O günlerde henüz taşeron işçileri fabrikalarda çoğunluğu sağlamamış, sendikaların etkisi de bu denli sıfırlanmamıştı. Fabrikanın personel müdürünü aradım. O tarihlerde daha personel müdürleri de insan kaynakları müdürü olmamışlardı. Personel müdürü kısa sürede bana döndü ve işçinin kıdem ihbar tazminatı ile ücretlerinin ödeneceğini, işçinin gelmesini söyledi. Telefonu kapayıp işçiye fabrikaya gitmesini söyledim. İşçi dışarı çıkınca arkasından odada bulunan sendika çalışanları gülmeye başladılar.
Ne olduğunu sordum. “Sen farkında değilsin ama işçiye ‘burası sendika rahat ol’ dediğinde işçi asker gibi rahat durumuna geçti, sen ‘gidebilirsin’ dediğinde de resmen topuk selamı verip çıktı” dediler. Üzüldüm. Birkaç saat sonra işçinin sendikaya geldiğini çay ocağında beklediğini söylediler. Çağırdım, yine süklüm püklümdü ama yüzü de gülüyordu. “Ne oldu paranı ödemediler mi?” diye sordum. “Ödediler” dedi. Cebinden bir marlboro sigarası çıkartıp masaya bıraktı ve sağ ol deyip çıktı.
YAŞAM ÖĞRETTİ
Taşeron işçisi olmanın ne anlama geldiğini henüz kavramamıştık. Yaşam bize öğretti. Bir gün sendika şube başkanından gelen telefonla donup kaldım. Şube başkanı bir grup işçinin sendika şubesini bastığını ve Sakarya’dan Kocaeli’ne gelen işçi servisine taşeron işçilerinin de bindirilmesine isyan ettiklerini, bağırıp çağırdıklarını söylüyordu.
Yaşam öğretmeye devam etti. Anlı şanlı dev işletmelerde taşeronla yapılan sözleşmelerde taşeron işçilerine ilişkin getirilen yasakları görmeye başladık. Taşeron işçileri asıl işveren işçileri ile aynı kapıdan fabrikaya giremez, aynı saatte çay molası veremez, aynı saatte yemek yiyemez… diye devam eden, bu yasaklardan birisinin ihlali halinde taşeron sözleşmesinin fesih edileceği yaptırımlarıyla karşılaştık.
Aynı fabrikada çalışan asıl işveren işçilerinin üye olduğu sendikanın bağlı olduğu konfederasyona bağlı bir sendikaya üye olan, bu nedenle işten atılan 60 taşeron işçisinin günlerce fabrika kapısında direniş yapmasına, bu direnişe asıl işçilerin üyesi olduğu sendikadan bir tek sendikacının sadece ziyaret ederek de olsa destek vermekten kaçındığına tanık olduk.
ÖĞRETMEYE DEVAM
Yaşam öğretmeye devam etti. Kamu kuruluşları dâhil bir sürü işyerinde taşeronların işçilerle yaptıkları sözleşmelere işçilerin sendikaya üye olmalarının yasaklandığı, bu yasağa aykırı davranılması halinde iş sözleşmesinin tazminatsız olarak sona erdirileceğinin kararlaştırıldığı, 1930’lu yılların ABD’sinde görülen “Sarı Köpek Sözleşmeleri” imzalatılması örnekleri ile karşılaştık.
Sendikanın imzaladığı TİS’ten yararlanmayı engellemek için, işverenin işten çıkartıp şirket kurdurduğu üç formeninin şirketine tüm işçilerin geçirilerek asıl işyerinde TİS’ ten yararlanacak işçi bırakılmaması örnekleriyle karşılaştık. O günlerde taşeron işçisini işgücü piyasasının en altında yer alan, genellikle göçle gelmiş, vasıfsız, çaresiz, sınıf bilinci gelişmemiş işçiler olarak tanımlıyorduk. Onların bu çaresizliğini istismar eden işverenler onları bir yandan ucuz işgücü olarak kullanıyor, öte yandan da asıl işyerindeki işçileri taşeron sistemi ile korkutarak terbiye ediyorlar diyorduk.
Gerçekten de 15 yıllık bir bekçinin sırf bekçi kulübesinin ışığını yakmadığı için işten çıkartılıp, “Git taşeronun yanında işe başla, liyakatini kanıtlarsan seni tekrar kadroya alırız” denilen örnekte görüldüğü gibi, taşeron işçisi olma kâbusu ile asıl işçiler terbiye edildiler.
İSTİSNA DEĞİL
Ne var ki yetmedi. Ne kadar terbiyeli, ne kadar işverenin çıkarlarına sadakatle bağlı olurlarsa olsunlar, taşeronluk, işgücü piyasasının en altında kalmadı. Adım adım alanını genişletip üretim sürecinin hakim istihdam biçimine dönüştü.
Bu gün işten atılıp hakkını aramak için gelen vardiya amiri de, belediyede 30 sene çalışıp emekli olduktan sonra çalışmasını sürdüren kepçe operatörü de, belediyenin kreş müdürü de, hastanedeki hemşire, laborant hatta doktorların bir kısmı da taşeron işçisi.
Artık taşeron işçileri için, eğitim düzeyleri düşük, vasıfsız demek de olanaklı değil. Eğitimli üniversite mezunu, vardiya amirliği yapacak kadar da vasıflı taşeron işçileri dönemine girdik.
Yaşam öğretiyor. Dedi ki bize; taşeron esnek, güvencesiz, çalışmanın öngörüldüğü yeni birikim modelinin hâkim istihdam biçimidir. İstisnai bir uygulama asla değildir. Amacı güvencesizliği kurumsallaştırmaktır. Bu kurumsallaşmayı önce işgücü içerisinde yaratmış olduğu hiyerarşi ile işgücünün denetimini en üst aşamaya çıkartarak yapmış, bir sonraki aşamada ise taşeronluğu hâkim istihdam biçimine dönüştürerek noktayı koymuştur.
Konulan nokta hukuki planda Dev Sağlık-İş’in bin bir emekle üye yaptığı 10 bin taşeron işçisinin işkolu barajında yok sayılmasıyla kendini göstermiştir. İş yasasında taşeron çalıştırmaya ilişkin yapılması planlanan değişiklikler ise taşeron çalıştırma önündeki tüm engelleri kaldırarak altın vuruşu yapmaya hazırlanmaktadır.
* Avukat, Çalışma Ekonomisi Doktoru