Sendikamız Dev Sağlık-İş’in taşeron işçilerin sendika üyeliklerini yok sayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na karşı açtığı itiraz davasında Türk-İş/ Sağlık İş mahkemeye sendikacılık tarihine geçecek ibretlik bir itiraz dilekçesi sundu. Bilirkişi tarafından hazırlanan rapora ilişkin Türk-İş /Sağlık-İş’in itiraz dilekçesinde taşeron işçilerin sendika hakkı yok sayılırken bilirkişinin taşeron işçileri sağlık işçisi sayan ve sendika hakkını tanıyan raporu da yasa ve yönetmelikleri aşan, siyasi içerikler taşımakla eleştiriliyor.
DİSK/Dev Sağlık-İş Sendikasının Çalışma Bakanlığı’nın Ocak 2013 sendika ve çalışma yaşamı istatistiklerine karşı açtığı dava bir milyondan fazla taşeron işçinin sendika hakkının tanınması için hayati öneme sahip. On bine yakın üyesinin neredeyse tamamı taşeron sağlık ve sosyal hizmet işçilerinden oluşan Dev Sağlık İş sendikası taşeron şirketlerin SGK bildirimine dayanan sendika üyelik tanımlamasının taşeron işçiler açısından yarattığı sorunların en somut örneğini oluşturuyor. Binlerce sağlık işçisi taşeron şirketler tarafından SGK’ya yapılan bildirimde farklı işkolunda gösterildiği için sağlık hizmeti ürettiği halde sağlık işçisi sayılmıyor. Bu nedenle bir sağlık sendikasına üye olan on bine yakın sağlık işçisi “iş kolu uyuşmazlığı” gerekçesiyle Bakanlık istatistiklerinde sendika üyesi sayılmıyor.
Bu konuyu yargıya taşıyan Dev Sağlık-İş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın üyelerini yok sayan 2013 Ocak istatistiklerine dava açtı. Davaya mevzuat gereği aynı işkolunda yetkili sendika olan Türk İş’e bağlı Sağlık İş sendikası da müdafi sıfatıyla katılıyor. Davanın 11 Temmuz’da görülen duruşmasında bilirkişi Dev Sağlık-İş’in üye sayısının 1234 değil 7899 olduğunu ortaya koyan, taşeron şirketlerin tek taraflı beyanına dayalı SGK tabanlı üyelik sisteminin yarattığı hatalara dikkat çeken bir rapor sundu. Türk İş/ Sağlık İş bilirkişi raporuna bir dilekçe ile itiraz etti. Mahkemeye sunulan 9 sayfalık dilekçede Türk-İş/Sağlık-iş adeta bir taşeron şirket işvereniymişçesine gerekçeler sunuyor.
Mevcut yasal düzenlemenin taşeron işçinin sendika hakkını gasp ettiğine dikkat çeken bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde Türk-İş/Sağlık-İş vekilleri söz konusu bilirkişi raporunun “usule, kanuna, yönetmeliklere, yargı kararlarına, uygulamalara aykırı, dava konusunu aşan, talepleri ve gerçekleri değerlendirme kapsamına almayan, yanlı ve Bakanlık açısından siyasi içerikler taşıyan, mevzuat karşısında olanı değil olması gerekeni ifade eden, Kamu Kurumlarının işleyişini ve bu işleyişi sağlayan kuruluş maddelerini yok sayan, işkolu belirlemesine ilişkin maddeyi yok hükmünde kabul ederek, bakanlık yerine geçerek işkolu belirlemesi yapan bir rapor içeriğinde olup, kabul edilmesi mümkün değildir” diyerek, artık herkesin kölelik olarak kabul ettiği ve ülkenin kanayan yarası diye tarif edilen taşeron sistemi cansiperane savunuyor. Üstelik bunu işçi sınıfının en mağdur kesimi olan taşeron işçilerinin emeğini, kimliğini ve hatta varlığını yok sayan ve artık Bakanlığın da savunamadığı mevzuat ve bürokrasi dolambacı ile yapıyor.
Sendika Hakkını Tanımak Siyasi Yanlılık
İtiraz dilekçesinin girişinde Türk-İş/ Sağlık-İş’in taşeron işçilerin sendikalı ve güvenceli çalışma talebine yaklaşımı açıkça ortaya çıkıyor. Bilirkişi raporu taşeron işçiler için güvence anlamına gelen sendika hakkını tanıdığı için malum sendika tarafından yasaya aykırılıkla, yanlılıkla ve siyasi içerikler taşımakla itham edilmiş.
Türk-İş/Sağlık-İş’in itiraza dair bu temel girişimi kendi talepleri dışında her kesimin talebini “ideolojik” olmakla suçlayarak gayri meşru konuma düşürmeye çalışan siyasi iktidarın söylemini çağrıştıran bir argümana dayanıyor. Güvenceli iş talebinin hukuken tanınması “siyasi ve yanlı” olarak nitelendiriliyor.
Her İşi Yapan Şirket İşçisidir, Sendikaya Üye Olamaz!
Türk-İş/Sağlık İş sendikasının itiraz dilekçesinde yer alan, hastanelerde çalışan taşeron sağlık işçilerine ilişkin şu ifadeleri taşeron işçileri ikinci sınıf işçi olarak göründüğünün itirafı gibi: “Bu işçilerin tamamı yukarıda belirtilen her çeşit işi yapan ŞİRKET İŞÇİLERİDİR.”
Bir ekip hizmeti olan sağlık hizmetinin bir parçası olarak sayısı 150 binleri aşan ve taşeron şirketler aracılığıyla çalışmak zorunda bırakılan hemşire, hastabakıcı, radyoloji teknisyeni, pansuman görevlisi, tıbbi sekreter, laborant, anestezi teknisyeni vb. çalışanların adı Sağlık-İş olan “sendika” tarafından sağlık işçisi olarak görülmemesi karşısında en hafif deyimle söyleyecek söz bulamıyoruz. Üstelik de bu işçilerin sağlık işçisi olduğu ve işverenlerinin de hastaneler olduğu yönündeki Bakanlık tarafından verilmiş muvazaa kararlarına, mahkeme ve Yargıtay kararlarına rağmen…
Hayatın gerçekliğine aykırı olan bu iddiaların bir “sendika” tarafından gündeme getirilmiş olması ne basitçe bir sendikal rekabet, ne de akıl ve mantık çerçevesinde açıklanabilir. Ortaya çıkartılmak istenen sonuç ise işçilerin sendikasız ve örgütsüz bırakılması, sendikal hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu nedenle, tüm konfederasyonlara bağlı sendikalarımızı bu yaklaşıma karşı tutum almaya çağırıyoruz.
Biz kullandığımız hiç bir hakkı ihsanla, inayetle almadık. Bugün kullandığımız haklarımızın hepsini direncimizle, kararlılığımızla, mücadelemizle ve “kâğıt üzerinde” olmayan örgütlülüğümüzle aldık. Yine aynı örgütsel kararlılık ve mücadele azmimizle bugün kullandığımız haklarımıza başta toplusözleşme hakkı olmak üzere yenilerini mutlaka katacağız.
23.07.2013
DİSK / DEVRİMCİ SAĞLIK İŞÇİLERİ SENDİKASI
MERKEZ YÖNETİM KURULU