BAŞBAKAN’IN DOKUZ YILLIK RÜYASI, RÜYA OLARAK KALSIN;
Ülkenin, halkın ve çalışanların yararına olmayan “şehir hastaneleri” projesi derhal durdurulmalıdır !
12 Eylül 2013 günü İstanbul’da 15 “Şehir Hastanesi” yapımı ile ilgili sözleşme, Başbakan’ın da katıldığı bir törenle imzalandı, 18 Eylül 2013 günü de Başbakan ve Sağlık Bakanı’nın katılımı ile “Avrupa’nın En Büyük Sağlık Kompleksi” Ankara Bilkent Sağlık Kampüsü’nün temeli atılıyor.
İstanbul’daki törende Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “…..toplumun her kesimine, ayırım gözetmeden BEŞ YILDIZLI Sağlık Hizmetlerini sunacağız” şeklinde açıklamada bulunmuştu, yarınki temel atma töreninde de benzer sözler duyacağız. Bugüne kadar olduğu gibi; sağlık alanında yapılan tüm değişikliklerde gerçekler halktan saklanmış, halk “ücretsiz sağlık hizmeti” vaadi ile yanıltılmıştır. Üstelik SGK otelcilik hizmetlerinde sadece pansiyon odası yani tek yıldız bedelini karşılamaktadır. Yani geri kalan 4 yıldızın bedeli de vatandaştan alınacaktır.
Bilkent ihalesi ile aslında neler ihale edildi peki?
- İhalede belirlenen bina kirası ve buna bağlı bakım gibi zorunlu hizmetler için yıllık 240 MİLYON TL ödenecek.
- İhale içine sonradan Sağlık Bakanlığı’nın kendi hizmet binası dahil edildi ve şirketlerden bu binayı 18 ayda tamamlamaları rica edildi. Şirketler de bu ricaya “tamamlarız ama kirasını ödeyecek misiniz” diye yanıt verdi.
- Bilkent kampüsü için şirketlere hastanenin yüzde 70 doluluk oranı ile çalışacağı, bu oran tutmaz ise ödemenin yine de buna göre yapılacağı vaat edildi.
- Sağlık Bakanlığı tüm bu ödemelerin üzerine şirketlere Ankara Numune Hastanesi, Fizik Tedavi Rehabilitasyon Hastanesi, Gazi Mustafa Kemal Hastanesi, Yüksek İhtisas Hastanesi alanlarının da verilmesini önerdi ama şirketler buna teklif vermedi! Yani şirketler istemedi. Ama bu hastanelerin gözden çıkarıldığı açık, zaten belgeler ortada: Bilkent’te kaç yatak kapasitesi oluşturulursa o kadar yatak diğer hastanelerin kapatılmasıyla ortadan kaldırılacak.
Bilkent için tahsis edilen arazinin dere yatağında kalması da ayrı bir sorun. 4 Yıl önce 5 dakikalık şiddetli bir yağıştan sonra bu bölgedeki Atatürk Hastanesi’nin ameliyathane ve yoğun bakımını lağım suları basmıştı!
Öte yandan ODTÜ’den geçirilmek istenen yolun bu hastaneye hasta taşımak için yapılacağı da aşikar. Neresinden bakarsanız bakın ODTÜ’deki ağaç katliamıyla da bu projenin ilişkisi var!
“Şehir Hastaneleri” olarak sevimli hale getirilmeye çalışılan entegre sağlık tesisleri meselesi nedir?,
25-49 yıllığına tahsis edilen (genellikle 25-30 yıl olarak uygulanıyor) hazine arazilerine değişik branşta ve yatak sayısında Kampüs Hastaneler inşa edilmesi, kimi zaman sağlık hizmetleri dahil tüm hizmetlerin yüklenici tarafından verilmesi, bu hizmetler için doluluk taahhüdünün verildiği, uluslararası yargının söz sahibi olduğu, vergi muafiyetlerinin sınırsız uygulandığı, sağlık hizmeti için de 25-30 yıllık süre için yükleniciye “yüklü” bir kira verilmesi şeklinde açıklanabilir. Bugüne kadar yapılan ihale bedellerinde yer alan kira miktarlarına bakıldığında, kamu bütçesinden ödenecek 3 yıllık kiralarla bu hastanelerin bazılarının maliyetinin karşılanabileceği, 25 yılda ödenecek kira toplamı ile de aynı çapta 5-6 hastanenin yapılabileceği saptanmıştır.
Bu modeli ilk uygulayan ülkelerden İngiltere, “yalnızca finans şirketlerinin ve ihaleyi alan firmaların yararına olduğu, kamu zararına ve çalışanların işsiz kalmasına neden olduğu” gerekçeleriyle vazgeçmek zorunda kalmış ve tasfiye yoluna gitme kararı almıştır.
Danıştay daha önce Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı davalarda Bilkent Entegre Sağlık Tesisi’nin de içinde olduğu üç “Şehir Hastanesi” (Ankara Bilkent, Ankara Etlik ve Elazığ) ihaleleleri ile ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Sağlık Bakanlığı’nın itirazı üzerine Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu konuyu görüşmüş, itirazı reddetmiş, yürütmeyi durdurma kararını yerinde bulmuştur. Hükümet bu arada “hayallerin” önündeki engelleri kaldırmak, Danıştay’ın kararlarını geçersiz hale getirmek için Şubat 2013 de yeni bir yasal düzenleme yapmıştır. Ancak yeni bir ihale yapılmadığından, yürütmesi durdurulan ihaleler üzerinden hukuksuz olarak, yüksek mahkeme kararını tanımayan bir biçimde temel atma töreni düzenlenmekte, allanıp pullanıp halka sunulmaktadır.
Ticarileştirilmiş bir sağlık sisteminde herkese ayırımsız sağlık hizmeti sunmak mümkün değildir. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile bugüne kadar getirilmiş uygulamalar bunun olanaksız olduğunu göstermektedir. Her kademede alınan katkı-katılım payları bir yana, hizmetin birçok kademesinde “ilave ücretler” ödeme zorunluluğu da mevcuttur. Bu ücretler kimi zaman SGK’nın verdiği paranın üç katını bulmaktadır, üniversite hastanelerinde “hoca farkı” yeniden gelmiştir.
Bu şekilde ticarileştirilmiş bir sağlık sisteminde, belirttiğimiz katkı-katılım payı ve ücretler varken, asgari ücretli bir işçi ile bir iş adamının ayırımsız aynı hizmeti alması mümkün müdür? Açılacak Şehir Hastaneleri’nde verilecek hizmet; Sağlık Hizmeti üzerinden “kar” etme, kamudan sermayeye kaynak aktarma şeklinde özetlenebilecek “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın temel anlayışından bağımsız olabilir mi?
Başta Başbakan olmak üzere Sağlık Bakanı ve tüm yetkililer gerçekleri saklayarak halkı yanıltmaktadır. Bu hastanelerin yüksek maliyet ve “kira” bedellerinin vatandaşın ve sağlık çalışanlarının sırtından ödeneceği, bu amaçla katkı-katılım paylarının giderek artacağı, parası olmayanın buralardan sağlık hizmeti alamayacağı çok açıktır.
Bu hastaneler, fiziksel anlamda hizmete ulaşmanın da engelidir. Birçok ilde hastaneler şehir merkezlerine uzak yerlere yapılmaktadır, merkezde mevcut olan hastane ve sağlık kuruluşları, bu hastanelerin açılmasıyla kapatılmaktadır. Bu nedenle hem hizmet alanlar, hem de veren sağlık emekçilerini zor günler beklemektedir. Dünyada uygulanan benzer sistemlerde görüldüğü gibi, daha fazla “kar” için sağlık emekçilerinin sayısında azaltmaya gidiş, dolayısıyla işsiz kalma tehlikesi ile de karşı karşıyayız.
Halkın eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli hizmet almasına yaramayan, katkı-katılım payı ve ilave ücretlerin daha da artmasına neden olan, küresel sermayeye rant ve kaynak aktarmaktan başka bir anlama gelmeyen, sonunda sağlık emekçilerini işsizliğe, hak kayıplarına mahkum edecek bu sistemden vazgeçilmelidir.
Başbakan’a çağrıda bulunuyoruz; Bırakın dokuz yıllık rüyanız, rüya olarak kalsın. Bu ülkenin yurttaşlarına, sağlık çalışanlarına, kamu maliyesine zarar verecek bu rüyayı gerçekleştirme inadından vazgeçin.
Bu ülkenin sağlık çalışanları ve sağlık hakkına sahip çıkan yurttaşlar herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli sağlık hizmeti için mücadeleye devam edecek. Bu mücadele insanlık mücadelesidir, bu mücadele hak ve adalet mücadelesidir.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz. 17.09.2013
Türk Tabipleri Birliği (TTB)
Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB)
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)
Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş)
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUD)
Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (Tüm Rad-Der)