Başbakanın hem kadın düşmanı hem de ucuz emek stratejisinin parolası nedir denince akla ilk önce “en az üç çocuk” geliyor. Aslında AKP’nin bir de gizli parolası var. “Her eve en az bir taşeron”.
Taşeron işçi gerçeği AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne Türkiye’de çalışma hayatına mal oldu. 2002-2007 yılları arasında 3 kat, 2007-2011 yılları arasında yüzde 50 oranında artan taşeron işçi sayısının 2012 itibariyle 1 milyon 600 bini aştığı biliniyor. Bu taşeron işçilerin 600 binden fazlası kamu kurumlarında çalışıyor.
Yani sağlık hizmeti için gittiğimiz hastanelerde, vergi ödemek için gittiğimiz vergi dairelerinde, baraj, yol su elektrik hizmetlerinin inşaa ve üretiminde, okullarda bize kamu hizmeti üretenlerin çoğu taşeron işçiler. Hatta belki bu yazıyı okuyan siz de taşeron işçisiniz. Anlayacağınız AKP memleketi bir taşeron cumhuriyetine çeviriyor.
Bu yolda attığı ilk etkili adım 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu olmuştu. Şimdi bu konuda en vurucu hamlelerden birisini yapıyor. Yıllardır “taşeron işçiye müjde” haberleri ile ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen alt işveren uygulamasına ilişkin yasal düzenleme artık Meclis’te. Bakanlar Kurulu tarafından 30 Mayıs’ta içinde maden işçilerinin çalışma koşulları ve “alt işveren” uygulamasına dair düzenlemelerin yer aldığı “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak geçen bir “torba yasa” TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gönderildi. Bu torbanın içinde maden işçilerine dair makyaj niteliğinde bazı düzenlemeler yer almakla birlikte yasanın odağında alt işverene dair düzenlemeler bulunuyor.
Peki yıllardır müjdelenen bu yasa gerçekte ne getiriyor? Yasayı iki boyutta değerlendirmek mümkün. Öncelikle yasanın taşerona dair düzenlemeler içeren maddelerini ele alalım. Ardından da esas olarak yasanın ruhunu oluşturan temel saik üzerine düşünelim.
Tasarının taşeron çalışmaya dair düzenlemelerini 3 başlık altında toplamak mümkün. Bu düzenlemelerin birçoğu mevcut durumda da zaten işçilerin hakları
1-) Taşeron işçilerin alt işverenlerinin değişip değişmediğine bakılmaksızın kıdem tazminatı ilgili kamu kurumu ve kuruluşu tarafından verilir, yıllık izin kamu kurumunda çalıştığı günden itibaren hesaplanır: Bu zaten mevcut yasada da olan bir uygulama. Yani işçilerin kıdem tazminatının kanun gereği alt işveren ve üst işveren müteselsil (ortak) sorumlu. Alt işveren ile üst işveren yasanın bu maddelerini uygulamak konusunda topu birbirlerine attıkları için taşeron işçiler kıdem tazminatı ve yıllık izin hakları ayak oyunları ile gasp edilmeye çalışıldı. Sürekli girdi-çıktı yapıldığı için işçilerin tazminat hakkı yıllık izin hakkı olmadığı algısı yaratılmaya çalışıldı. Fakat İş Mahkemelerine açılan davalar aracılığıyla her bir taşeron işçi kıdem tazminatını eksiksiz alıyor. Yıllık iznini kullanabiliyor. Elbette bu yasal hakların ancak örgütlü mücadele ile fiilen kullanılabilir hale geldiğini belirtelim.
2- Kadro için tek yol olan muvazaa zorlaştırılıyor: Tasarının belki de en çok tartışılan maddelerinden birisi de muvazaa kararlarına ilişkin uygulamaydı. Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı başta olmak üzere birçok kamu kurumunda iş müfettişleri taşeron çalışma ilişkisini hileli bulmuş ve işçilerin şirketler değiştiği halde kamu kurumlarında çalışıp asıl işveren tarafından yönetildiğini tespit etmişti. Muvazaa raporu denilen bu tespit raporlarında müfettişler yalnızca hileli ihale düzenini tespit etmiyor aynı zamanda taşeron işçilerin işe ilk girdikleri günden itibaren asıl işverenin işçisi sayılması gerektiği yönünde de görüş bildiriyorlardı. Olağan durumda İş Müfettişi tarafından verilen bu raporun tutulduğu bir iş yerinde taşeron işçilerin asıl işverenin kadrosuna aktarılması gerekmekte dahası yapılan her ihale suç olarak tanımlanmakta. Fakat tüm işyerleri yıllarca yasa dışı ihaleler düzenleyerek bu suçu işledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bu yasadışı ihalelere sessiz kalarak bu suça ortak oldu.
Bu raporlar kamu işvereninin yani AKP’nin başına bela olunca yeni yasa tasarısında bu raporlar yok edilmek istendi. Zira haklarında rapor bulunan on binlerce kamu işçisi yasanın uygulanmasını ve kendilerinin kadrolu olmasını istiyor. Bu nedenle yasa tasarısının ilk halinde muvazaanın tespiti iş müfettişlerinden alınıp iş mahkemelerine verilmek, itiraz süreci uzatılmak istendi. Dahası muvazaa durumunda taşeron işçiye iş güvencesi yerine maaşta iyileştirme önerildi. Bu konudaki maddeler hükümetle konfederasyon arasındaki görüşmeler sonucunda revize edildi. Gelinen noktada muvazaa kararının tespit edilme sürecinde Yargıtay’a itiraz aşamasının eklenmesi ve itiraz süresinin uzatılması dışında radikal bir değişiklik yok. Fakat bugüne kadar kesinleşmiş kararların akıbetine dair herhangi bir önermede bulunulmadı.
3- Taşeron işçiye kamu işveren sendikası ile toplu sözleşme imzalama hakkı geliyor:Yasanın düzenlemeleri arasında en akıl dışı olanı bu. Zira zaten sendika, toplu sözleşme hakkı anayasal bir hak. Taşeron işçilerin de kağıt üzerinde bu hakkı var. Fakat 2012 yılında çıkarılan Sendikalar ve Toplu Sözleşme Yasası ile SGK mevzuatı arasındaki uyumsuzluk taşeron işçinin fiilen bir sendikaya üye olmasını engelliyor. İşçilerin iş kolu, işveren beyanına göre SGK’da tescilleniyor. Hiçbir taşeron patronu kendi işyerini doğru işkolundan beyan etmediği için taşeron işçiler de kendi işkollarında bir sendikaya üye olamıyor. Haliyle toplu sözleşme hakkından da yararlanamıyor.
Yasa taşeron işçilerin bu sorunu çözmüyor. Fakat toplu sözleşme düzenine dair bir düzenleme getiriyor. Taşeron işçiler eğer ola ki bir sendikaya üye olmayı başarır ve toplu sözleşme barajlarını aşarsa toplu sözleşmeyi taşeron şirketlerle değil asıl işverenle imzalayabilecek. Kamu da kamu işveren sendikası muhatap kabul edilecek.
Bu düzenleme başka bir yazının konusu olacak biçimde taşeron işçileri sarı sendikalara yedeklemek için bir proje olduğuna dair şüpheleri güçlendiriyor.
İtirazımız yasanın ruhuna
Görüldüğü üzere yasa taşeron işçinin başta iş güvencesi ve toplu sözleşme hakkı olmak üzere süreğen sorunlarına çare olacak bir içeriğe sahip değil. Peki AKP bu yasayı niye çıkarıyor? Yanıt çok basit kendisi için. Çünkü Türkiye’de en büyük taşeron patronu devletin kendisi. Ve eğer bir patronun elinde yasa çıkarma yetkisi olursa bu yetkiyi kimin için kullanır. Elbette kendisi için. AKP’nin yaptığı da tam olarak bu. Amaç taşeron sisteminin mevcut sorunlarının yol açtığı tazminat davası/rapor gibi bürokratik ve mali külfetlerden kurtulup taşeron çalışmayı kamuda başat çalışma biçimi haline getirmek.Bütün kamu hizmetlerini taşerona yüklemek. Çünkü taşeron çalıştırma demek işçilerin yasal haklarının ayak oyunları, hile ve ihaleler yoluyla kağıt üzerinde bırakılması anlamına geliyor. Devlet yasa yapıcı olarak çalışma hayatına dair kendi koyduğu kanunların arkasını dolaşmak için taşeron çalışmayı yaygınlaştırıyor.
Kısaca şu an meclis gündeminde yer alan torba yasa taşeron işçilere getireceği düzenlemelerden çok ona ruhunu veren niyet nedeniyle güçlü bir itirazı hak ediyor çünkü bu haliyle devletin bir işveren olarak işçilerine karşı duyması gereken yasal yükümlülüklerden kendisini sıyırmasını amaçlıyor. AKP, devletin işçileri en temel hakları dahi olmaksızın, açlık sınırının altında sendikasız çalıştırabilmesi için yasa yapıyor.
Özge Yurttaş
Dev-Sağlık-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Beylikdüzü EscortBeylikdüzü Escort