Darbe girişimi ve olağanüstü hal ilanı ile ilgili DİSK’in görüş ve düşüncelerini paylaşmak üzere bugün DİSK Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenlendi.
Genel Başkanımız ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Kanber Saygılı, DİSK üyesi sendikaların Genel Başkanları, Yöneticiler ve üyelerinin katılımıyla düzenlenen basın toplantısında askeri darbelerin panzehirinin Olağanüstü Hal ilanı değil demokratikleşme olduğu ifade edildi.
Açıklamanın ardından Dünya Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC(‘un konuya dair açıklamaları ve DİSK’in “İşçilerin Üç Acil Talebi” başlıklı bildirileri basına sunuldu.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun yaptığı açıklamanın tam metni söyle:
NE DARBE NE OLAĞANÜSTÜ HAL! ÇÖZÜM DEMOKRASİ!
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak 15 Temmuz askeri darbe girişimini bir kez daha lanetliyoruz. Üzüntümüz büyük, darbelere karşı tutumumuz tereddütsüzdür. Yüzlerce yurttaşımızın ölümüne, binlercesinin yaralanmasına yol açan bu kalkışma demokrasiye ve özgürlüklere kast etmiştir.
DİSK, başarılı olsun olmasın demokratik siyaseti sekteye uğratan bütün darbelere karşıdır. Parlamenter demokrasinin vazgeçilmezi olan yurttaş iradesine, çoğulculuğa herkes saygı duymalıdır.
DİSK olarak askeri darbeleri iyi biliriz. DİSK, darbelerden ve baskı rejimlerinden en fazla zarar görmüş örgütler arasındadır. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında faaliyetlerimiz durduruldu, başta Genel Başkanımız Abdullah Baştürk olmak üzere 52 DİSK yöneticisi idamla yargılandı. Üyelerimiz işten atıldı ve tutuklandı. Grevler yasaklandı, işçi hakları budandı. Darbelerin, demokrasiye ve işçi haklarına büyük zarar verdiği açıktır. Biz kimden gelirse gelsin bütün darbelere karşıyız ve karşı olmaya devam edeceğiz.
Bu ülkenin yurttaşları olarak nasıl darbecilere karşıysak, darbe gerekçesiyle hak ve özgürlüklerimizin gasp edilmesine de karşıyız. Askeri diktatörlüğün panzehiri, TBMM’ni devre dışı bırakan ve demokratik hakların kullanımını ortadan kaldıran Olağanüstü Hal uygulaması değildir. Askeri dikta girişimlerinin panzehiri demokrasidir. Darbeye en iyi cevap ülkemizin demokratikleşmesidir.
Demokrasiyi tamamen askıya almayı hedefleyen bir darbe girişiminin ardından Olağanüstü Hal ilan etmek, ülkedeki hiçbir sorunu çözmeyecektir. Aksine, OHAL ilanı tam da darbecilerin dayattığı bir yönetim biçiminin hayata geçirilmesi anlamına gelecektir.
Türkiye’nin içinden geçtiği bu zorlu ve kritik dönemde sebebi ne olursa olsun kimse kendisini halkın iradesinin yerine koymamalıdır. Darbecilerin bombaladığı TBMM’ni Olağanüstü Hal uygulamalarıyla devre dışı bırakmak,demokrasinin evrensel değerlerinin reddi olduğu gibi, darbecilerin amacına hizmet eder.
Darbecilerin saldırılarına çok net bir yanıt veren TBMM’nin OHAL ile beraber devre dışı bırakılması “demokrasi” ile değil ancak “karşı-darbe” kavramıyla açıklanabilir. Ülke olarak darbeciler arasından darbeci, diktatörler arasından diktatör seçmeye mahkum değiliz.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana ilk kez ülkemizin tamamını kapsayan olağanüstü hal ilan edilmiştir. 2002 yılına kadar da bölgesel olarak uygulanan Olağanüstü Hal, sadece faili meçhul cinayetlerle, katliamlarla, gözaltında kayıplarla, işkencelerle anılmaktadır.
“Bu kez öyle olmayacak” diyenlerin, “olağan” hukuk düzeni içindeki sabıkaları göz önüne alındığında, temel hak ve özgürlüklerin ne kadar büyük bir tehdit altında olduğu anlaşılmaktadır.
Darbecilerin yargılanması ve cezasız kalmaması yurttaş olarak hepimizin ortak arzusudur. Ancak darbeyle ve darbecilerle mücadele demokratik hukuk devleti kuralları içinde yapılmalıdır. 12 Eylül darbecilerinin “asmayalım da besleyelim mi” söylemiyle idam cezalarının gündeme getirilmesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin askıya alınması, kamuda toplu tasfiyeler ve işkence görüntülerine kadar birçok emare, iktidarın darbe girişiminin karşısına demokrasi ve evrensel kabul görmüş insan hakları kuralları ile çıkmak gibi bir niyetinin olmadığını göstermektedir.
Bu görüşlerimizi konfederasyonumuz DİSK ile Türk-İş, Hak-İş ve KESK’in üyesi olduğu ve milyonlarca işçiyi temsil eden Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ile Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) da paylaşmaktadır.
ITUC da tartışmasız bir biçimde, askeri güç ile yönetimi ele geçirme çabalarını kınamış ve sorumluların hukukun üstünlüğüne uygun bir şekilde yargılanması çağrısında bulunmuştur. Öte yandan ITUC açıklamasında şu ifadelere de yer verilmiştir: “Ordunun bir kesiminin bu utanç verici ve şiddet içeren eylemleri, hükümete karşı çıkan ve barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesine kendilerini adamış kişilere karşı daha fazla baskı uygulamak için mazeret olarak kullanılamaz.”
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu, (ETUC) 15 Temmuz Cuma günü Türkiye’de gerçekleştirilen darbe girişimini şiddetle kınamakta ve demokrasinin askeri güçler tarafından ortadan kaldırılmasına yönelik her türlü girişime karşı çıkmaktadır. Bununla birlikte, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu, Türk hükümetinin darbe girişiminden sonra başlattığı büyük tasfiyeyi de kınamaktadır.
Olağanüstü Hal uygulaması ile birlikte işçilerin haklarının da ciddi bir tehdit altında olacağı ortadadır. Her türlü hak aramanın yasaklandığı bir ortamda, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesine bile gerek duyulmadan kanun hükmünde kararnamelerle işçilerin kazanılmış hakları budanabilir.
Endişeliyiz! Kıdem tazminatının gaspından, zorunlu bireysel emeklilik sistemine kadar işçileri daha da güvencesiz hale getirecek ve yoksullaştıracak düzenlemeler OHAL koşullarında yargı devre dışı bırakılarak, TBMM’de muhalefetin engeline takılmadan, işçiler ve sendikalar etkisizleştirilerek çıkarılabilir. Geçmişte bunun çok sayıda örneğini yaşadık. Olağanüstü hal uygulamasının, sermaye lehine olağanüstü bir sömürü ve yağma olanağı olarak kullanılmasından endişe duyuyoruz.
Darbe ve darbecilerle mücadele gibi meşru bir gerekçe, hukuku askıya alma hakkını vermez. Otoriter ve baskıcı yönetim arzusuna OHAL uygulamasıyla yasallık kazandırmak, “darbe ile mücadele” olarak tanımlanamaz.
Türkiye’nin ihtiyacı işkence, linç, idam cezası ve Olağanüstü Hal ilanı değildir.
Türkiye’nin ihtiyacı TBMM’ni fiilen işlevsizleştirmek değildir.
Tüm bunlar sivil ve askeri darbelerin hedefleri ve amaçlarıdır.
Türkiye’nin ihtiyacı demokrasidir, laikliktir, barıştır, herkesin inancını özgürce yaşadığı, düşüncesini özgürce ifade ettiği, insanca yaşanacak bir ülkeyi el ele kurmaktır.
Bugüne kadar darbelerin ve her türlü dikta girişiminin karşısında emek, barış, demokrasi ve laikliktalepleriyle çıkan DİSK, OHAL uygulamaları karşısında da bu taleplerle duracaktır!
Türkiye’nin acilen çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasiyi hayata geçirmesi gerekmektedir.
Türkiye’yi yönetenler darbe girişimden ders çıkarmalı, toplumsal gerginliği artırmaktan kaçınmalı, otoriter rejim heveslerinden vazgeçmelidir. Hepimizin ortak paydası demokratik hukuk devleti olmalıdır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık tablodan çıkması, askeri veya sivil darbe tehditlerinden kurtulması için emek, demokrasi ve barış güçlerinin ortak mücadelesi büyük önem taşımaktadır.
Bu şartlar altında, Konfederasyonumuz DİSK, 24 Temmuz 2016 Pazar günü, saat 18.00’da, Taksim Meydanı’nda düzenlenecek olan mitinge, emek-barış-demokrasi ve laiklik talepleriyle katılacağını duyurarak tüm işçileri, emekçileri yan yana, omuz omuza olmaya çağırmaktadır. Konfederasyonumuz DİSK, ülkemizin bağımsız, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak var olmasını ısrarla savunmaya devam edecektir.