“Özel sektöre ait bir işletmeyi devlet işletiyor, böylece özel sektörün işletmecilik yeteneğinden faydalanılıyor! Tutarsız ve saçma”
Ankara Tabip Odası ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi şehir hastaneleri sempozyumu düzenledi. Mesele farklı alanların birikimiyle ele alınınca, anlamak kolaylaşıyor. Şehir hastanelerinin ekonomi politiği, kent planlaması ve mekansallığı ile sağlık hizmetlerine ve sağlık çalışanlarına etkileri enine boyuna konuşuldu. Sempozyum için hazırlanan sayfada kısa bir kaynakça taraması hazırlanmış.
Sokak röportajlarıyla konu hakkında vatandaş ne biliyor/ne diyor sorusuna yanıt aranmış. Konuyu yakından izleyenlerden görüş alınmış ve kısa video-röportaj kaynakçaya eklenmiş.
Doç. Dr. Sedat Çal kamu özel ortaklığı uygulamasında Türkiye’nin kendine has gariplikler geliştirdiğini söyledi ve ekledi, “Asıl amaç riskin en büyüğü olan talep riskini mümkün mertebe özele bırakmaktır. Ama bizde hastanelere yüzde 70 doluluk oranı garantisi veriliyor. Yani devlet talep riskini üstleniyor”. Dünyanın en büyük ekonomileri arasında olduğunu söyleyen bir ülkenin birkaç hastane yapamayıp bu modeli kullanmasında “mantık hatası” olduğunu söyleyen Çal, tüm bunların “ayrıcalıklı rejim” olduğunu, buna da “imtiyaz” denildiğini belirterek kelime oyunlarına açıklık getirdi.
Prof. Dr. Faruk Ataay kamudaki dönüşümün “Devlet hantaldır, yavaştır. Özel sektör girişimcidir, rekabetçidir. Rekabet iyidir. Özelleştirirsek teknoloji gelişir, verimlilik artar” gerekçeleriyle gerçekleştirildiğini, ancak şehir hastanelerinde çok paradoksal bir şekilde işletmeyi özel sektörün değil, devletin üstlendiğini anlattı. “Hani devlet hantaldı?” diyen Ataay, “Özel sektöre ait bir işletmeyi devlet işletiyor, böylece özel sektörün işletmecilik yeteneğinden faydalanılıyor! Tutarsız ve saçma” dedi ve ekledi, “şehir hastaneleri finans kapitalin hastaneleridir”.
Şehir plancı Erhan Öncü, Ankara’da Etlik ve Bilkent şehir hastaneleriyle “bir ulaşım ‘canavarı’ yaratıldığını” söyledi. Bir hastaneye ulaşımın, yeni bir sıkışıklık yaratmaması ve var olan sıkışıklığı artırmaması gerektiğini belirten Öncü, Etlik Şehir Hastanesi için verdiği örnekte, her gün tahmini olarak 83 bin kişinin hastaneye gelişinin söz konusu olacağını, bunun her gün bir stadyum dolusu insanın bu tesise giriş-çıkış yapacağı anlamına geldiğini belirtti. Öncü, zirve saatte ise en az 27 bin kişinin hastaneye giriş yapacağının hesaplandığını kaydetti. Ancak bilindiği gibi Bilkent’e ve Etlik’e giden halihazırda yol yok.
Prof. Dr. Tarık Şengül, Türkiye çapında 29 şehir hastanesi kurulmasının beklendiğini belirterek, “81 ili 29 bölgeye çekmeye çalışıyorsunuz. Aslında bu bir merkezileştirme meselesidir. Konu tekelci kapitalizm boyutuna gelmiştir. Zaman içerisinde göçü, benzeri sorunları artıracak bir meseledir” dedi.
Prof. Dr. Kayıhan Pala “özelleştirmenin Truva atı” olarak niteledi şehir hastanelerini ve bunların var olan hastaneleri yutacağını, kamu arazilerine yapılan hastaneler için şirketlere en az 25 yıl kira ödeneceğini, sağlık hizmetlerinin de şirketlere devredileceğini, ticari alanlardan gelir elde edecek şirketlere bolca mali kolaylık sağlandığını anımsattı. Hastanelerin maliyetinin de baştan yanlış hesaplandığının altını çizdi.
Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz sağlık çalışanlarını bekleyen sıkıntılardan birinin düşecek olan döner sermaye ödemeleri dolayısıyla gelir kaybı olduğunu vurguladı ve pek çok sağlık çalışanının işsiz kalacağını, serbestleştirme, esnekleştirme ve kuralsızlaştırmanın çalışma biçimine dönüşeceğini söyledi.
Sempozyumun sonunda farklı mesleklerden kişilerin görüşlerini paylaştığı forumdan sorun alanlarının mücadele edenleri ayırmaması, kanıta dayalı, bilgiye dayalı bir mücadelenin ancak birlikte bilgi üreterek, bunu paylaşarak ve dayanışarak mümkün olabileceğinde mutabık kalındı.