DİSK Yönetim Kurulu Gezi parkı için başlayıp tüm yurda yayılan eylemler konusunda bir açıklama yayımladı:
Başbakan Erdoğan yurtdışı gezisinden döner dönmez yine esip gürlemeye, parmağını gözümüzün içine sokarak tehditler savurmaya başladı. Konuşmasının genel çerçevesi ve tavrına bakılırsa Başbakan tüm ülkeye yayılan protesto gösterilerinin niteliğini ya gerçekten çok iyi kavradı ve geleneksel devlet refleksiyle bastırmaya, inkâr etmeye çalışıyor. Ya da iflah olmaz diktatör tutumuyla yeni bir uzlaşmaz sürece doğru yol alıyor.
Her iki durumda da, önümüzdeki süreçte gerek iktidar sahipleri arasında ve gerekse toplumda yeni saflaşma, çatışma ve ayrışmaların derinleşerek ortaya çıkacağı görülüyor.
Cemaatlerden AKP içindeki kliklere, Avrupa ülkelerinden ABD hükümetine, Avrupa Birliği’nden BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne varıncaya kadar herkesin “duruş, tavır, üslup, hükümet olarak kucaklayıcılık” konularında uyarılarda bulunması, Tayyip Erdoğan’ın kişiliğinde somutlaşan siyasal yönelimin, Türkiye’ye Ortadoğu’da biçilen rol açısından tartışılır olduğunun işaretlerinden sayılmalıdır.
AKP iktidarı on yıldır emeğin kazanılmış tüm haklarını ortadan kaldıran, ülkeyi bir “taşeron cumhuriyeti”ne çeviren, kıdem tazmiatına bile el uzatabilen, sendikal hak ve özgürlükleri fiilen yok sayan ve böylelikle Türkiye’yi ucuz emek cenneti haline getirmeyi hedefleyen sermaye politikalarının uygulayıcısı; eğitimden sağlığa kadar tüm kamusal hizmetleri piyasaya açan neoliberal yıkım politikalarının mimarı oldu.
Toplumun ve özellikle kadınların nasıl ve kaç çocuk yapacağına, insanların ne yiyip ne içeceğinden nerede nasıl giyineceğine, kamusal alanların sınırlanmasından özel yaşam alanlarına müdahaleye, savunma hakkının yok edilmesinden düşünce ve ifade özgürlüğünün alabildiğine baskılandırılmasına varıncaya kadar geniş bir alanda buyurgan, halkına tepeden bakan, farklı etnik kültür ve kesimleri aşağılayan, halkı kendi ideolojik kalıbına sokmaya çalışan bir üslup kullandı.
Ve tüm bunları da, Başbakan’ın ağzından çıkan her sözün kanun sayıldığı, halkın taleplerini ve iradesini yok sayan otoriter bir yönetim anlayışıyla hayata geçirmeyi hedefledi. Tüm bu sürecin yarattığı birikim son olarak Gezi Parkı’na el uzatılmasıyla büyük bir halk tepkisine ve öfkeye yol açtı.
Ve bugün AKP iktidarı, kendi değiştirdiği Türkiye’yi anlamak istememektedir.
Halkın büyüyen direniş ve tepkilerinin üzerine tehditle giden Başbakan, bugüne kadar sürdürdüğü politikaların iflas ettiğini kabul etmeyip, inat ve taviz vermeme anlayışını sürdürmekte ısrar ederse altından kalkılmayacak ağır faturalara neden olacak, bunun yaratacağı acıların telafisi mümkün olmayacaktır.
DİSK bu süreçte, ilk günden beri başta 31 Mayıs’ta DİSK Yönetim ve Başkanlar Kurulu tarafından gerçekleştirilen ve son derece sert bir polis müdahalesiyle karşılaşan Taksim eylemi ve 5 Haziran’da KESK,TTB, TMMOB ile birlikte gerçekleştirilen iş bırakma ve alan eylemleri olmak üzere halkın iradesiyle bütünleşen ve onu büyüten bir yaklaşımla yer almıştır.
- Halk kararını ve iradesini sokakta açıkça ortaya koymuştur ve bu iradeyi başta İstanbul ve Taksim olmak üzere tüm ülke sathında kararlılıkla sürdürmektedir.
- Halk ikinci haftasına yaklaşan eylemlerle yaşam alanlarının sınırlandırılmasını değil, özgürlük istediğini büyük bir dayanışmayla göstermiştir.
- Halk ülkemizin tüm değerlerinin, havanın, suyun, toprağın, ağaçların, parkların kentlerin sermayeye peşkeş çekilmesine karşı çıkmıştır.
- Halk, terslenmeyi, aşağılanmayı, değerlerinin rencide edilmesini, diktatörlük biçimlerini reddetmiştir.
- Halk, artık eskisi gibi yaşamayacağını, kadınlar kendilerine dayatılan baskıcı, otoriter yaşama biçimlerini, gençler ise geleceksizliği kabul etmediklerini göstermiştir.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) olarak diyoruz ki, bugün siyasal iktidara düşen şey, artık bu gerçeği kabul etmek ve öncelikle diyalog yoluna giderek gerekli acil adımları atmak ve bu ülkenin işçilerinin, emekçilerinin, kadınlarının, gençlerinin sokaklarda canı pahasına ortaya koyduğu taleplerin ve iradenin gereğini yerine getirecek bir demokratikleşme sürecine girmektir.