Türkiye uluslararası işbölümünde rotasını, emeği disiplin altına alarak kurmaya çalıştığı ucuz istihdam rejimine doğru çizmiş durumda. Hükümetin derdi, varsa yoksa, sermayenin istemleri doğrultusunda işgücü maliyetlerini aşağıya çekmek.
Küresel rekabet ortamında işgücü maliyetlerinin düşüklüğü, Çok Uluslu Şirketler’in (ÇUŞ’ların) yer seçiminde bir rekabet avantajı olarak sunulmaya çalışılıyor. Oysa ucuz emek temelli bir yaklaşım sadece emek yoğun sektörler açısından bir avantaj. Yüksek katma değer yaratan sektörler, inovasyon, Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) faaliyetlerinin yoğunlaştığı ülkeleri tercih ediyor. Bu ülkeler, bilim insanlarına özgür bir ortam sunan, düşünce ve ifade özgürlüğünün daha gelişkin olduğu, insanların yaşam tarzlarına çok fazla müdahale edilmeyen, çalışma koşullarının ve ücret düzeylerinin daha insani olduğu, “demokratik” ülkeler. Zaten nitelikli işgücü hareket kabiliyetine sahip bir işgücü olarak kendisini hem yaşamsal hem bilimsel olarak özgür hissettiği ülkeleri tercih ediyor.
Bu anlamda baskıcı, otoriter, dinsel muhafazakarlık temelinde örgütlenen, bilimsel üretimin tek merkezden, siyasal tercihler üzerinden şekillendirildiği bir devletin uluslararası işbölümünde rekabet avantajını yüksek teknoloji temelinde kurması son derece zor.
AKP hükümeti bunun farkında. Geçtiğimiz günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar son derece açık konuştu:“Bu ülke Müslüman bir ülke. Yüzde 99’u Müslüman. Tarihten gelen bir yapısı var. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya çok zor bir bölge ve Türkiye onun merkezinde bulunuyor. Şimdi Türkiye’nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz…Ara teknik eleman ülkesiyiz biz…Eğer biz çocuklarımızı iyi yetiştirirsek kalem efendisi değil, ara teknik eleman, üniversiteyi bitiren, teknolojiyi iyi kullanan, bilgisayar bilen ve lisan bilen, dünyadaki bütün bilgileri alıp onları çok iyi kullanan, çok kaliteli gençler olarak yetiştireceğiz.”
ARA ELEMAN ÜLKESİYİZ
Bu durumda Türkiye ara teknik eleman ihtiyacına karşılık veren bir ülke olarak küreselleşme sürecinin parçası kılınmak isteniyor. Ara teknik eleman ise teknolojik gelişmeye koşut olarak giderek değersizleşen “vasfın”, popülerleşen mesleki eğitim programları ile kolayca temin edildiği bir süreçte, arzı bolca olan bir şey. Bu nedenle ara teknik elemanı, en ucuzdan küresel piyasalara sunmak bu alanda rekabet etmek için şart. Buna rağmen teknik eğitim alanında bile bir başarıdan söz etmek mümkün değil.
Ucuz işgücü için de işçi sınıfının örgütlenme iradesinin baskı altına alınması, baskıcı ve otoriter bir rejimin tesisi önemli bir gereklilik.
Bu anlamda yeni uluslararası iş bölümü açısından emek yoğun sektörlerde rekabet etme hevesi, işçileri uzun çalışma sürelerinin, yetersiz ücretli izin hakkının, sendikasızlaştırılmanın, esnek çalıştırmanın girdabına doğru sürüklüyor.
AKP’nin emek alanında yürüttüğü taşeronlaştırma, sendikaları işlevsizleştirme ve sindirme, kayıtdışının maliyetlerini işçilerin üzerine yıkarak kayıt altına alma, kamu hizmetlerini ticarileştirme, yoksulluğu yönetme, esnek ve kuralsız çalışmayı yaygınlaştıma konusundaki başarısı açık.
UCUZ EMEKTE ÇİN’İ GERİDE BIRAKIYORUZ
Tabii bunun halka faturası son derece ağır. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, TUSKON’un organize ettiği, “Türkiye Çin Ticaret ve Yatırım Forumu”nun açılışında yaptığı konuşmada geçen yıl hayata geçirilen yatırım teşvik sistemine değinerek, Çin’den daha ucuz iş gücü maliyetlerine sahip bölgemizin olduğunu söyledi. Türkiye’nin 6. bölgesinde yapılacak yatırımlardaki iş gücü maliyetinin Çin’den çok daha ucuz olduğunun söyleyen Çağlayan, Geçmişte Çin ucuz iş gücü özellikleriyle son derece önemli potansiyele sahipti ancak öyle destekler verdik ki 10 yıl boyunca yatırımcı yanında çalıştırdığı işçinin net ücretini ve birkaç küçük vergiyi ödeyecek”.
Vergi teşviklerinin toplumsal maliyeti, diğer vergi kalemlerine yapılan zam iken, sigorta primlerinin kaynağının önemli bir kısmını işsizlerin istisna olarak yararlanabildiği işsizlik fonu oluşturuyor.
Bir başka gerçek ise, enflasyon etkisinden arındırılmış gerçek ücretlerin, ekonomik büyümeye ve verimlilikteki artışa rağmen yerinde sayması, yani sömürünün artması.
Çin, ILO’nun Küresel Ücret Raporu’nda yer alan hesaplamasına göre dünya genelinde enflasyon etkisinden arındırılmış gerçek ücretlerin en hızlı artığı ülkelerden biri. Hatta “Çin’de ucuz işgücünün sonu mu?” tartışmaları bile yapılıyor.
Türkiye’de ise sanayide kişi başına gerçek ücretler artmak bir yana, 1999 yılındaki seviyesine bile ulaşmış değil. Üretilen değer başına reel (gerçek) ücretler ise AKP döneminde %10 azalmış durumda. 1999 yılından bu yana kayıp %40’ları buluyor.
Görünen o ki AKP, Türkiye’yi Çin ile teknoloji alanında değil ama çalışma koşullarının kötülüğünde rekabet eder hale getirdi. Oysa rekabetçi değil, dayanışmacı ve toplumsal ihtiyaçlar için bir ekonomiye ihtiyacımız var. Böyle giderse Türkiye toplumsal refahta Çin’in arkasından el sallayacak.
Not: DİSK-AR dergimiz yeniden yayın hayatında. Derginin elektronik kopyasına www.disk.org.tr sayfasından ulaşabilirsiniz. Beylikdüzü EscortBeylikdüzü Escort