Geçtiğimiz hafta sendikamız Devrimci Sağlık İş, Ankara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde fitili ateşlenen ve ardından başta İstanbul Taksim Eğitim Araştırma Hastanesi olmak üzere Türkiye’nin 17 farklı kentinde, 20 hastanede eylemler gerçekleştirdi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın dört yıllık bir aranın ardından işkolları ve sendika üye istatistiklerini açıkladığı hafta gerçekleşen bu eylemler sizleri yanıltmasın. On bin taşeron işçinin sendika üyeliği tanınmadığı için yaptığımız eylemler işkolu barajı olan yüzde 1’i aşma derdine düşmüş bir sendikanın değil, taşeron işçi gerçeğini dişe diş bir mücadele ile bu ülkenin sınıf mücadelesine mal etmiş bir sendikanın taşeron işçiyi yok sayanlara karşı kavgasıydı.
“Taşeron işçiye müjde” yalanının gündemde olduğu bir dönemde on bin taşeron işçinin üyeliğinin yok sayılmasına isyanı yansıtan bu eylemler AKP Hükümeti’nin Türkiye işçi sınıfına reva gördüğü yeni hak hukuk düzenini teşhir etmesi bakımından son derece anlamlıydı. Bu eylemler aynı zamanda sendika istatistiklerinin açıklanma sürecinin geleneksel sendikal anlayış açısından benimsenen üye-yetki-toplusözleşme anlamının ötesinde işçi sınıfının varlık yokluk kavgasının cereyan ettiği bir alana da dönüşebileceğini gösterdi.
Yeni düzenleme ile taşeron işçi için sendika hayal(mi)?
ILO normlarına uyum ve sendikal özgürlükler vaadiyle yıllar süren bir bekleyişin ardından çıkarılan 6356 sayılı “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası” taşeron işçilerinin sendika hakkını ortadan kaldırıyor. İşçilerin çalıştırılmasına aracılık eden taşeron şirketlerin, SGK bildirimlerini farlı farklı işkollarından yapması ve bunun her ay değişebilir olmasıyla taşeron işçilerinin sendika üyelikleri yok sayılıyor.
Yeni yasayla işçilerin sendika üyelikleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kayıtlarına göre değil, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarına göre tanımlanıyor. Üyelerimizin SGK kayıtları da çalıştırıldığı şirketler üzerinden ve şirketlerin tek taraflı beyanlarına göre belirleniyor. Taşeron şirket işçilerin SGK kaydını sağlık işkolu yerine inşaat, nakliye, turizm, gıda, genel hizmetler gibi kendi istediği farklı alanlarda gösterebiliyor. Yani yıllardır hastanelerde hasta bakıcı, laborant, hemşire, radyoloji teknisyeni, pansuman görevlisi, tıbbi sekreter vb. olarak çalışan sağlık işçileri, inşaat işçisi, nakliye işçisi, turizm işçisi olarak gösteriliyor. Hatta kimi durumlarda olduğu gibi, (örneğin Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi gibi) taşeron şirketler işçileri iş yerleri olan hastanelerde değil, hiç gitmedikleri ve görmedikleri kentlerde hizmet ihalesi aldığı farklı şirketler üzerinden sigortalı göstererek işkolu değişikliği gerekçesiyle sendika üyeliklerinin düşmesine yol açıyor.
Bu durumda taşeron işçiler için sendika bir “hayal”e dönüşüyor. Aynı durum kısa bir süre önce taşeron işçisi olmanın bedelini canlarıyla ödeyen Zonguldak Kozlu’daki maden işçilerinde de yaşandı. Madendeki taşeron Star Madencilik Şirketi, işçileri maden işçisi yerine inşaat işçisi olarak göstererek işçilerin üye oldukları Genel Maden İş Sendikasına üyeliklerinin yok sayılmasına neden olmuştu. Şimdi benzer bir durum on binden fazla üyesinin tamamına yakını taşeron işçilerden oluşan sendikamızın üyelerinin yok sayılmasıyla bir kez daha yaşandı.
Sorun bilgisayar programı değil, AKP programı sorunudur!
Taşeron işçinin sendikaya üyeliğinin yok sayılmasını teknik olarak SGK kayıtları, Bakanlık bürokrasisi ve taşeron şirketlerin ayak oyunları ile açıklamak mümkün. Fakat sorunun özünde AKP hükümetinin taşeron işçisinin emeğini, kimliğini ve hakkını yok sayan taşeronlaştırma politikası olduğu bir gerçek. Yeni çıkarılan ve çalışma hayatını düzenleyen sendikalar yasası da dahil olmak üzere mevcut çalışma hayatı hukuku ve kurumları taşeron işçiyi yok sayma üzerine kurulu.
Konu taşeron işçisi olunca mevcut hukuk düzeni ve çalışma yaşamına ilişkin düzenekler kör noktalara sahip oluyor. Taşeron işçilerin işçi olmaktan doğan hakları kağıt üzerinde kalıyor ve fiili olarak en temel haklarını bile kullanamıyor. Bu durumun tek istisnası taşeron işçisi olan ama örgütsüz kalmayan işçiler. Sendikamız Devrimci Sağlık İş’in taşeron işçilerin haklarından asıl işvereni sorumlu tutan mahkeme kararları üyelerimizin kâğıt üstünde kalan temel özlük haklarından yararlanmasını sağladı. Bu kararların yanı sıra sendikamızın girişimi ile ortaya çıkan iş müfettişlerinin muvazaa tespitleri ve bu kararları onayan mahkeme ve Yargıtay kararları taşeron işçilerin kağıt üzerinde bırakılmak istenen haklarını kullanabilmesi anlamına geliyordu.
Fakat işçilerin mevcut hukuk düzeni içerisindeki haklarını fiilen kullanılamaz hale getirme hedefiyle hayata geçirilen taşeron çalıştırma düzeni n örgütlü mücadele ile işlemez hale getirilmesi elbette yanıtsız bırakılmadı.
Saldırı taşeron işçinin örgütlenme umudunadır
Taşeron işçiyi yok sayma, onun örgütlü gücünü parçalama politikası izleyenlerin yolunun Devrimci Sağlık-İş Sendikası ile kesişmesi kaçınılmazdı. Zira son on yıldır geleneksel sendikal anlayıştan farklı bir yol izleyerek güvencesizlerin örgütlenmesini bugünkü sınıf hareketinin güncel görevi olarak önüne koyan sendikamız Türkiye’de şu an taşeron işçilerinin bağımsız (burada hükümet ve işveren eli ile taşeron işçileri manipüle etmek amacıyla kurulan işbirlikçi dernekleri dışarda tutmak için bu ifade kullanılmıştır) en büyük örgütüdür. Bu nedenle de taşeron işçiye yönelen saldırıdan örgütsel olarak nasibini almıştır. Fakat on binden fazla üyesinin sendika üyeliğinin yok sayılması salt Devrimci Sağlık İş’i ilgilendiren bir sorun değildir. Çünkü biz yok saymanın aslında taşeron işçinin örgütlenme ve hakkını arama mücadelesine olan inancı baltalamaya dönük bir çaba olduğunun farkındayız.
Bu kavga istatistikle başlamadı onunla bitmez
Bugüne kadar taşeron işçisinin emeğinin kimliğinin yok sayılmasına karşı mücadelenin örgütü olmaya çalıştık. İşkolu barajı nedeniyle toplu sözleşme yetkimiz olmadığı halde son on yılda sendikamızın üye sayısını üç haneli rakamlardan on binlere taşıdık. Bu büyümenin sırrı emeği, kimliği yok sayılan, geleceği ihale masalarında pazarlık konusu edilen taşeron işçilere yaptığımız çağrıda yatıyordu: “Gelin Devrimci Sağlık İş çatısı altında onurlu ve insanca çalışma ve yaşam için birleşelim.” Bu çağrıya icabet eden binlerce taşeron sağlık işçisi DİSK/ Devrimci Sağlık İş önlüğünü polis şiddetine, işveren baskısına rağmen üzerinden çıkarmayarak sendika üyeliğini noter huzurunda değil sokağın ve mücadelenin huzurunda onaylattı. Geleceğini haklarını taşerona paralatmamak için Devrimci Sağlık-İş flaması ve önlükleriyle yasadışı ihalelerin yapıldığı ihale salonlarını bastı, mahkeme kapılarında taşeron işçinin örgütlü gücünü göstererek haklarını bir bir almasını bildi. Şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bürokratlarının karşısına dikilerek sendika ve toplu sözleşme hakkını almasını da bilecek. Kendisini sağlık işçisi olarak tanımayan bakanlık bürokrasisine kimliğini tanıttıracaktır.
Bizim tepkimiz üyeliklerimizin değil taşeron işçinin sendika hakkının yok sayılmasınadır. Bizim tepkimiz sendikamızın üye sayısını yok sayarak bizleri iş kolu barajının altında tutmak isteyenlere değil, on binlerce taşeron işçinin toplu sözleşme hakkını yok sayanlaradır.
On binden fazla üyemizin sendikamıza üye olduğunu tanımayan Çalışma Bakanlığı ve taşeron şirket ortaklığını protesto ederken, bu davanın yalnızca Devrimci Sağlık İş’in değil yerin yedi kat altında inşaat işçisi gösterilerek çalıştırılan taşeron maden işçilerinin, bu ülkenin hastanelerinde, bakım evlerinde, sosyal hizmetler kurumlarında, barajlarında, belediyelerinde, tersanelerinde, elektrik santrallerinde, fabrikalarında çalışan yüz binlerce taşeron işçinin varlık yokluk davası olduğu anlayışıyla direndik. Taşeron işçiye müjde yalanıyla ülkeyi taşeron cumhuriyetine çevirmek isteyen AKP iktidarının maskesini düşürmek gerektiğine inanarak direndik. Sendikal istatistikleri sendikamızın toplu sözleşme hakkı için bir gösterge olarak görmek yerine Türkiye işçi sınıfının sendikasızlığa mahkum edilmek istendiğinin göstergesi olarak göstermek gerektiğini düşünerek direndik.
Şimdi iktidar taşeron çalıştırmaya dair yeni düzenlemelere hazırlanıyor. Taşeron çalıştırmanın yaygınlaştırılması için İş Kanunu’nun 2. Maddesi’nin değiştirilmek istendiği kamu personel rejiminin yeniden yapılandırılarak iş güvencesinin ortadan kaldırılmaya çalışılacağı bir dönem yaklaşıyor. Bizim için sendika üyeliklerimizi tanıtma kavgası bu yeni dönemde de taşeron çalıştırmanın yasaklanması, muvazaa kararlarının uygulanması için sokakta ve işyerlerinde örgütleyeceğimiz mücadelenin önemli bir başlığı olarak sürecek. Son günlerde Zonguldak’ta maden işçileri, Ankara’ya dayanan binlerce karayolu işçisi, fiili direnişlerle kazanımlara imza atan enerji işçileri, tersane işçileri de gösteriyor ki, taşeron işçilerinin mücadelesi bu ülkenin sınıf mücadeleleri tarihinde kavganın bir dönemeci olarak yerini çoktan aldı. Şairin dediği gibi bitmedi o kavga sürüyor…