Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 6 Nisan 2013 tarihinde Olağanüstü Genel Kurul’a gidiyor. DİSK Yönetim Kurulu, “Olağanüstü Genel Kurul kararı alınmasında belirleyici faktörün, işçi sınıfına yönelik saldırıların alabildiğine arttığı bir dönemde yaşanmakta olan sorunların bir an önce çözülerek, içinde bulunduğumuz mücadele sürecine daha etkin müdahale olanaklarının yaratılması” olduğunu belirtti.
Sınıf mücadelesinde “etkin müdahale olanaklarının yaratılması” dendiğinde, aklımıza gelen ilk adres Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Devrimci Sağlık İş) oldu. Taşeron sağlık işçilerinin güvencesizliğe karşı mücadelesini devrimci sendikal bir güç odağı yaratarak sınıf mücadelesinin merkezine taşıyan Devrimci Sağlık İş, DİSK’in devrimci sendikal geleneğini sürdüren, yaratıcı, dinamik sendikalardan biri.
Genel Başkan Arzu Atabek Çerkezoğlu’yla Olağanüstü Genel Kurul, DİSK’in, emek hareketinin ve toplumsal muhalefetin acil sorunları ve devrimci sendikal politika üzerine konuştuk. Ve elbette genel kurula yönelik politikalarını ve tutumlarını da sorduk.
“DİSK’in kolektif iradesinin ve yönetim kademelerinin güçlü, saygın ve mücadeleci bir kimlikle hareket ettirilmesine olanak sağlayabilecek belirleyici – etkin bir konumda görev almak isteriz” diyen Çerkezoğlu, Genel Sekreterlik görevine aday olduğunu açıkladı.
***
Sendika.Org: Siz ne dersiniz, Olağanüstü Genel Kurul, DİSK içinde “yaşanmakta olan sorunların çözümünde ve etkin müdahale olanaklarının yaratılmasında” hangi yanıtları gündeme getirecek?
Arzu Atabek Çerkezoğlu: Aslında “genel kurul”lar sendikal hareket açısından bir dönemin değerlendirildiği ve gelecek dönemin kurgulandığı sıçrama tahtalarıdır. Sendikal hareketimizin tarihinde bunun çok başarılı örnekleri olmuştur.
Sendika kapılarının sabahın kör karanlığında polis zoruyla kırıldığı bir ülkenin demokratikleşme mücadelesinin de muhatabı olan bir genel kurul olmalı.”
Genel kurullarda sermayenin saldırılarına karşı izlenecek ortak mücadele hattı belirlenir. İşçi sınıfının güçlenen, yükselen dinamikleri ve tazelenen sendikal kadroları temelinde hareketin sürekli yeniden yapılandırılması sağlanır. Ortak bir mücadele iradesiyle ortak kararlar alınır, mücadele programı ve bunu belli süreliğine yürütecek kadro yapısı oluşturulur. Ve sadece DİSK üyelerinin değil, işçi sınıfının bütününün, halkın baskı altında tutulan, sömürülen kesimlerinin, ezilen halkların ortak mücadelesiyle bütünleşme iradesi ortaya konur.
Sendika kapılarının sabahın kör karanlığında polis zoruyla kırıldığı, gaz bombaları ile sendikacıların gözaltına alındığı, gazetecisinden öğrencisine, milletvekilinden belediye başkanına kadar binlerce insanın keyfi tutukluluklarla sindirilmeye çalışıldığı bir ülkenin demokratikleşme mücadelesinin de muhatabı olan bir genel kurul olmalıdır. İşçi sınıfının mücadele örgütü başta işçilerin hak ve talepleri olmak üzere ülkenin tüm sorunlarında taraftır. DİSK Olağanüstü Genel Kurulu, içinde bulunulan bu ortamı hissetmek durumundadır.
Genel kurullarımız, şimdi her zamankinden fazla, gücünü ve içeriğini işçi sınıfının yaratıcılığından alan yenilenmiş bir proleter demokrasi, mücadele kültürü ve ahlakıyla donatılmalı.”
Neoliberal-gerici “İleri Demokrasi” yalanının artık herkes tarafından iyice görüldüğü bir zamanda genel kurula gidiyoruz. “Eşitlik, demokrasi ve özgürlük” adına kapitalizmin işçi sınıfına ve insanlığa vadedecek hiçbir şeyinin kalmadığı bu iklimde emeğin o tertemiz yaratıcılığıyla yeni bir toplumsal inşaya girişmesinin bütün koşulları olgunlaşıyor. İşte böylesi bir zamanda bizim genel kurullarımız, şimdi her zamankinden fazla, gücünü ve içeriğini işçi sınıfının yaratıcılığından alan yenilenmiş bir proleter demokrasi, mücadele kültürü ve ahlakıyla donatılmalı, buralar bir mücadele okulu haline getirilmelidir.
***
Bu yönetim de bir nevi geçiş yönetimi; DİSK’i yeniden kuruluş süreçlerine taşıyan bir misyonla görevlendirilmiş ve buna uygun yetkilerle donatılmış bir yönetim olabilir.”
Peki, bu olağanüstü genel kurulda bu yönde bir sıçrama mümkün mü?
Ne yazık ki, bir anda mümkün değil; ancak bu genel kurulda, bu yönde ortak bir kararlılık yaratabiliriz. Tüm deneyimler ve birikimler ışığında işçi sınıfının gelişen yeni güçlerine dayanarak, tarihsel birikiminin de gücüyle DİSK’in yeniden yapılandırılmasında ileri bir noktayı genel kurul kararı haline getirebiliriz. Bu anlamda bu yönetim de bir nevi geçiş yönetimi; DİSK’i yeniden kuruluş süreçlerine taşıyan bir misyonla görevlendirilmiş ve buna uygun yetkilerle donatılmış bir yönetim olabilir.
Olağanüstü Genel Kurul kararının kendisi bile böyle bir ortak kararlılığa ne denli gereksinim olduğunu gösteriyor. Görülüyor ki, geleneksel sendikal hareketin içine sürüklendiği kısırdöngü, verili durumu koruma, kendini sürdürme güdüsüyle kırılamıyor. Sorunlarımız basit yönetim değişiklikleriyle çözülemiyor. Yönetim değişimlerinin basit formalitelerine indirgenmiş içeriksiz genel kurullar, sendikal hareketin krizini çözemediği gibi geçtiğimiz bir yılda da görüldüğü gibi tersine derinleştiriyor.
Sorun kimlerin yönetime geleceği değil, sorun sendikal hareket üzerindeki kuşatmanın kırılması sorunudur. DİSK yönetimine gelecek kişilerin de bu yenilenme sürecinin işçiliğini ve temsiliyetini gerçekleştirebilecek kişiler olması gereklidir.”
Zaten olağanüstü genel kurul kararı da bunun bir göstergesidir. Sorun kimlerin yönetime geleceği değil, sorun sendikal hareket üzerindeki kuşatmanın kırılması ve DİSK’in artık apaçık görünen bugünün ihtiyaçları üzerinden tepeden tırnağa yeniden yapılandırılması sorunudur. DİSK yönetimine gelecek kişilerin de bu yenilenme sürecinin işçiliğini ve temsiliyetini gerçekleştirebilecek kişiler olması gereklidir.
* * *
Sendikalarımızın bir önceki döneme ait olan ve kendini ayakta tutmaktan başka bir amaca hizmet etmeyen bu işleyiş düzenekleri, giderek verili sendikal düzeneği de koruyamaz hale geliyor”
Peki, siz DİSK için neden ve nasıl bir yeniden yapılanma öneriyorsunuz?
Bugün konfederasyonumuzun yönetim yapısı, sendika üyelerine, temsilcilik-delegasyon ilişkilerine, DİSK’e ödenebilen üyelik aidatlarına dayanıyor. Sendikalar merkezi bütçeye aktardığı aidat gelirleri oranında merkezi yönetim yapısının belirlenmesi sürecine katılabiliyor. Başka bir ifadeyle, örneğin güvencesiz-taşeron işçileri örgütleyen, toplu sözleşme hakkı gasp edilen sendikalar; yani aslında işçi sınıfının giderek büyüyen güvencesiz katmanlarında örgütlenen sendikalar DİSK yönetiminin belirlenmesinde etkili olamıyor. Örneğin Devrimci Sağlık İş olarak, kısa bir zamanda on binin üzerinde üye yapmamıza rağmen genel kurulda sadece iki (2) delegeyle temsil edilebiliyoruz. Üyelerimiz, sağlık işçileri olarak, siyasal iktidar tarafından kabul edilmediği gibi, konfederasyonumuzun karar alma mekanizmalarında da sayısal olarak belirleyici güce sahip değiller.
İşçi sınıfı nicel ve nitel olarak tarihin en geniş ve kapsamlı büyümesini yaşarken sınıfın örgütleri gerek sayısal olarak gerekse de toplumsal etki bakımından zayıflıyor. Bu paradoksu ortadan kaldıracak kapsamlı bir programa ve stratejiye ihtiyaç olduğu çok açıkça görülüyor”
Sendikalarımızın bir önceki döneme ait olan ve kendini ayakta tutmaktan başka bir amaca hizmet etmeyen bu işleyiş düzenekleri, giderek verili sendikal düzeneği de koruyamaz hale geliyor. Bu haliyle sendikalar işçi sınıfının ortak-genel çıkarlarını koruyamadığı gibi, sayıları giderek azalan üyelerinin ekonomik çıkarlarını korumakta da zorlanıyor. Bunu, yalnızca yöneticilerin yanlış yönetimlerine indirgeyerek açıklamak doğru olmaz. Ortada daha kapsamlı bir sorunsal duruyor. İşçi sınıfı nicel ve nitel olarak tarihin en geniş ve kapsamlı büyümesini yaşarken sınıfın örgütleri gerek sayısal olarak gerekse de toplumsal etki bakımından zayıflıyor. Bu paradoksu ortadan kaldıracak kapsamlı bir programa ve stratejiye ihtiyaç olduğu çok açıkça görülüyor. Üstelik böylesi bir program ve stratejinin ve temel eksenin ne olması gerektiği de artık gün gibi açık. Gerek dünyada gerekse de ülkemizde son yılların tüm deneyimleri ve işaretleri bunu gösteriyor.
* * *
AKP iktidarı halkın tepkilerini nasıl bastırabileceğinin, sisteme yeniden nasıl eklemleyebileceğinin derdine düştü. Bütün o başkanlık, cumhurbaşkanlığı, anayasa tartışmalarının, yargı gücünün, polisin, medyanın yeniden yapılandırılmasının altında hep bu gerçeklik var.”
Neoliberal hegemonya altında işçi sınıfının ve halkın toplumsal gücüne ilişkin bir umutsuzluk havası yaratılmaya çalışılıyor. Dahası, AKP’nin üçüncü iktidar dönemi, solun geleneksel merkezlerinde de karamsarlık dozunu biraz artırdı. Oysa siz, sınıf savaşımlarının ivmelenmesinden söz ediyorsunuz.
Artık o neoliberal yalan iflas etti. Ülkenin dört bir yanından yükselen tepkiler neoliberal ideolojinin krizini gösteriyor. Bugün AKP iktidarı halkın tepkilerini nasıl bastırabileceğinin, sisteme yeniden nasıl eklemleyebileceğinin derdine düştü.
Sınıf mücadeleleri her alanda yaygınlaşıyor, şiddetleniyor. Bu çatışmalar, kendini geleneksel kanallarda, geleneksel biçimlerde, klasik tarzlarda ifade etmeyebiliyor. Ama sermaye düzenini çok rahatsız ettikleri kesin. İktidar ciddi bir enerjisini güvencesiz, yoksul işçi kitlelerinin tepkilerini bastırmaya ayırıyor. Bütün o başkanlık, cumhurbaşkanlığı, anayasa tartışmalarının, yargı gücünün, polisin, medyanın yeniden yapılandırılmasının altında hep bu gerçeklik var.
Güvencesizliğe karşı mücadele, bütün işçi katmanlarını harekete geçiriyor.”
Güvencesizlik eksenli işçileştirme, bugünün işçi sınıfının karakteristik özelliğini oluşturuyor. İşçi sınıfı hareketinin temel gelişme kanalını oluşturan güvencesizliğe karşı mücadele, bütün işçi katmanlarını harekete geçiriyor. Hatta sendikalarımızda örgütlü olan ama güvencesiz çalışmaya ve yaşamaya zorlanan işçiler de artık bu yeni taleplerle sokaklara çıkmaya başladılar. Sadece bizler gibi güvencesiz işçileri örgütleyen sendikalardan bahsetmiyorum. Yaygın güvencesizlik kuşatmasıyla iyice güçten düşürülen yüksek vasıflı geleneksel sanayi işçileri, hapsedildikleri toplu sözleşme kısırdöngüsünü her gün biraz daha zorluyor.
Bizlere düşen tarihsel görev, DİSK’i yeni sendikal sürecin, etkin kurucu örgütlerinden biri haline getirmektir”
Tüm saldırılara karşı hekimler, mühendisler, avukatlar, gazeteciler, sinema sanatçıları, düşük ücret ve güvencesiz işçiliğe karşı meslek odaları ve sendika çatıları altında herekete geçiyor. Ücretli tarım işçileri ve üretici çiftçiler, tarım-çiftçi sendikaları ve çeşitli oluşumlarla sınıf savaşımlarına yöneliyor. Havanın, suyun, toprağın sermayeleşmesine karşı yaygınlaşan HES karşıtı mücadele platformları, kırlarda sınıf savaşımlarının içeriğini genişleten birleştirici direniş kanallarına dönüşüyor. Çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu mevsimlik tarım işçilerinin, ırkçılığa, ayrımcılığa, dışlanmaya ve baskıya karşı, insan onuruna yakışan ücret, çalışma ve yaşam koşullarına ulaşmak için başlattıkları çabalar bugün çeşitli örgütlenme arayışlarına dönüşüyor. Kadın işçiler, tüm mücadele alanlarında emek hareketinin bütün görünümlerinde sürükleyici bir dinamizm olarak yeniden tarih sahnesine çıkıyor.
DİSK’i de içine alan sendikal hareketin krizi bütün bunlardan bağımsız değerlendirilemez. Sınıf mücadelesinin bu denli şiddetlendiği ve yaygınlaştığı, işçi sınıfının geniş kapasitelere sahip yeni dinamikler yarattığı tarihsel koşullarda, geleneksel sendikalar bu gerçekliğin dışında krizlerini çözemez ve büyüyemezler. Basit onarımlar ya da statik dengelere dayalı yönetim değişiklikleri yaparak bunun üstesinden gelinemez. DİSK’in kuruluşu başta olmak üzere tarihinin bütünü, sermayenin işçi sınıfını teslim almaya dönük böylesi saldırılara karşı teslim olmamanın, direnmenin ve değiştirmenin tarihidir. DİSK, bugün de tüm sermaye politikalarına karşı işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin mücadele örgütü olma gücünü, kararlılığını ve cüretini temsil etmektedir. Bu tarihsel dönemde bu onurlu geleneği sürdüren bizlere düşen tarihsel görev, DİSK’i bu yeni sendikal sürecin, etkin kurucu örgütlerinden biri haline getirmektir.
***
Yeni DİSK” diyerek işin içinden sıyrılmak hiç mümkün değil.”
Olağanüstü genel kurula bir “yeniden kuruluş” misyonu yüklenebilir mi?
Bu genel kurulu bu bilinçle ve perspektifle örgütlemek zorundayız. İşin özü, hemen, adına “yeni” diyeceğimiz bir “ortak” bir zemin kurmak değil. Ya da “Yeni DİSK” diyerek işin içinden sıyrılmak hiç mümkün değil. İşin özü, herkesin bulunduğu yer ve örgütten bir yenilenme perspektifiyle hareket etmesi, sınıf kavgasının gereklerini bu ihtiyaca göre yerine getirmesidir.
* * *
DİSK’in kolektif iradesinin ve yönetim kademelerinin güçlü, saygın ve mücadeleci bir kimlikle hareket ettirilmesine olanak sağlayabilecek belirleyici – etkin bir konumda görev almak isteriz.”
Olağanüstü Genel Kurula, DİSK’e, emek hareketinin ve toplumsal muhalefetin acil sorunları ve devrimci sendikal politika üzerine bir perspektif çizdiniz. Buna göre, başta sendikal hareketin emektarlarından aydınlara, toplumsal muhalefetin diğer öznelerinden üniversitelere dek herkese zorlu görevler düşüyor. Bu çerçevede, sizin tavrınızı da soracak olursak, yönetim kademlerinde görev almak için Genel Kurulda aday olmayı düşünüyor musunuz?
Olağanüstü Genel Kurul’da, sendikal hareketin ve DİSK’in yeniden kuruluşunun gerekleri temelinde ortak bir yaklaşım ve mücadele programı çıkarsa, etkin bir görev almak isterim. Bu, kişisel bir istek olmaktan çok, içinde bulunduğumuz koşullarda sınıf hareketinin kolektif ihtiyaçlarından doğan bir sorumluluk olarak görülmelidir. Türkiye’de gerici-liberal rejim taşeron işçinin kimliğinin, haklarının ve emeğinin yok sayılması üzerine kurulu düzeneklerle hayata geçiriliyor. Bu anlayış, kadrolu işçilerin kısmi haklarını ortadan kaldırmayı aynı stratejinin bir parçası olarak yürütüyor.
Güvencesizlerin örgütlenmesi bugünkü sınıf hareketinin güncel görevidir.”
Her şeyden önce DİSK’in sendikal mücadele stratejisi bu gerçekliği temel almalıdır. Bu nedenle geleneksel sendikal anlayıştan farklı bir yol izleyerek güvencesizlerin örgütlenmesi bugünkü sınıf hareketinin güncel görevidir diyoruz. Bu görev bilinciyle hareket eden, yüreğinde DİSK coşkusu taşıyan, herkesle omuz omuza bu görevi yerine getirmeye hazırız.
Bu koşullarda, proleter görev ahlakı, ‘her ne pahasına olursa olsun’ yönetimde bulunmayı, ‘koltuk’ sahibi olmayı ayıplar.”
Zaman, işçi sınıfının yeni ve yenileyici dinamiklerini DİSK’e taşıyan, mevcut ilerici devrimci dinamikleri ile birlikte DİSK’i geniş güvencesiz işçi yığınlarının mücadele aracı haline getiren, sınıf mücadelesinin pratik çatışma alanlarında sınanmış ilkeli birliklerin zamanıdır. Bu koşullarda, proleter görev ahlakı, “her ne pahasına olursa olsun” yönetimde bulunmayı, “koltuk” sahibi olmayı ayıplar.
Bugüne dek sürdürdüğümüz devrimci sendikal mücadele çizgisinin gerekleri ve “güvenceli iş” talepli hak mücadelesi çizgisiyle DİSK bayrağını ülkenin dört bir yanında onurla taşıdık. Ve bu anlayışı, DİSK’in tüm birikimiyle birlikte ortak mücadele çizgisi haline getirmek istiyoruz. Bu mücadeleyi bugün sokakta sürdüren işçi kitlelerinin militan yaratıcılığına dayanarak DİSK’in yeniden yapılandırılması, üye sayısının arttırılması, sokaktaki gücünün kuvvetlenmesi gerekiyor. Genel kurullara bu militan yaratıcılığı taşımak ve DİSK’in mücadele programını işçi sınıfının yaratıcılığının emektar, mücadeleci demokratik gücüne dayandırmak istiyoruz. Elbette bunun sırf bir genel kurulda ya da sadece genel kurullarda gerçekleşebilecek bir hedef olmadığının bilincindeyiz.
Emek, demokratik haklar, barış ve kardeşlik mücadelesinin yükseltilmesinde DİSK içinde belirleyici – etkin bir konumda görev almayı dönemin yüklediği bir sorumluluk olarak değerlendiriyoruz.”
Yönetim kademelerinde görev almak, DİSK’in tarihsel mücadeleci yapısını, işçi sınıfının yaratıcı enerjisi ve yüzlerce yıla dayalı devrimci demokrasi anlayışının ışığında değiştirip yeniden yapılandırma sürecinin sadece küçük bir parçasıdır. DİSK içinde, kişiselleşmiş gerilimlerin, DİSK’in tarihsel mirasına zarar verecek tartışmaların tarafı olmayacağımızın, ancak DİSK’i ve işçi sınıfı mücadelesini ileriye taşıyacak her girişimi içinde olalım ya da olmayalım tüm gücümüzle destekleyeceğimizin bilinmesini isteriz. Bu perspektifle mücadelenin tamamlayıcı bir parçası olarak, DİSK’in kolektif iradesinin ve yönetim kademelerinin güçlü, saygın ve mücadeleci bir kimlikle hareket ettirilmesine olanak sağlayabilecek bir görevde Genel Sekreter olarak anlamlı katkılar yapabileceğimi düşünüyorum.
Öncelikle genel kurul delegelerinin sadece oylarını değil yürekten ve içten onayını alarak, üye sendikaların mevcut gücünün arttırılması, birbiri ile uyumunun sağlanması, üyemiz olamasa da DİSK’ten medet uman milyonlarca güvencesiz emekçinin duygularına seslenilmesinde ve mücadeleye katılmasında; emek, demokratik haklar, barış ve kardeşlik mücadelesinin yükseltilmesinde DİSK içinde belirleyici – etkin bir konumda görev almayı dönemin yüklediği bir sorumluluk olarak değerlendiriyoruz.
Teşekkürler.