GEÇMİŞTEN GELECEĞE DEV SAĞLIK-İŞ
Bir mücadelenin kısa geçmişi ve geleceği ve yeni dönemi
Her biri bir yerden gelmişti… Kimileri Kars’tan,Kastamonu ve Sivas’tan, kimileri başka bir diyardan…Ama hepsinin amaçları aynıydı:İş, aş ve yeni bir yaşam derdindeydiler…Onlar için hastanede iş bulmak bir nimetti. Hastanede çalışmak; tarlada ormanda, bağda ve bahçede çalışmaktan daha rahat gelmişti. Artık “memur!” olmuşlardı. Büyük şehirlerde yaşıyorlardı ve ne de olsa devlet kapısında işleri vardı. Ancak maaşları yetmiyordu. Bir de memleketten, yağ, peynir, bulgur, mercimek ve bilumum erzak gelmeseydi hiç geçinemeyeceklerdi. Bahsettiğimiz 1960’lı yıllardı ve başta İstanbul, Ankara,İzmir olmak üzere açılan hastane ve fakültelerde bir iş bulabilmiş insanlardı.İş buldukları içinde kendilerini şanslı hissediyorlardı.
Hizmet üretenlerin çoğu ilkokul mezunuydu. Bir yanıyla köylüydüler. Bir eğitim almadan, sadece tarifle hastabakıcı, hademe ve temizlik elemanı olmuşlardı. Onlarda birleşerek daha iyi yaşam koşullarına kavuşmayı istiyorlardı.
Sorunlar ortak,çözümde ortak olmalıydı
Her biri bir yerden gelmişlerdi ama dertleri ortaktı. Döner sermaye birine veriliyordu, bir diğerine verilmiyordu. Aynı işi yapıyorlardı ama kadroları ve dereceleri farklıydı. Yöneticilerden ve birlikte çalıştıkları doktorlardan tutun da hemşire ve başhemşireye varıncaya kadar hepsinden zaman zaman azar işitiyorlardı. Hatta kimi zaman hor görülüyorlardı. Çünkü onlar en alttakilerdi. Hastabakıcı, hademe veya temizlik elemanıydılar.. O yıllarda sağlık hizmetinin bir ekip hizmeti olduğu fikri bugünkü gibi pek revaçta değildi. Sağlık hizmetinde her şey hekim odaklıydı. Hizmet üretenlerin çoğu ilkokul mezunuydu. Veya okuma yazmayı sonradan öğrenmişlerdi. Bir yanıyla köylüydüler. Bir eğitim almadan, sadece tarifle hastabakıcı, hademe ve temizlik elemanı olmuşlardı. Onlarda birleşerek daha iyi yaşam koşullarına kavuşmayı istiyorlardı.
Somut taleplerden sendika doğdu
Devrimci Sağlık-İş Cerrahpaşa’da doğduğu için öne aldığımız işyeri de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’dir. 1973 yılında birikmiş dokuz aylık maaş farklarını alamamak çalışanları iyice çileden çıkartıyordu. 14 Ekim 1973 günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde öncü çalışanların teşvikiyle tüm personelin katıldığı kitlesel bir eylemin ardından birikmiş maaş alacakları ödenir. Bu eylem kendi gücüne güvenmeyi, birlikte mücadele etmeyi teşvik etmiştir. Kısa bir süre sonra verilecek olan sendikalaşma kararının alt yapısını oluşturmuştur. Yine o yıllar herkesimden insanın hak arama bilincine eriştiği yıllardı. Artık karar kesindi: Kendilerinin eseri olan bir sendika kurmak istiyorlardı. Ama nasıl?
Birleşmenin adı Devrimci Sağlık-İş
Yıl 9 Ocak 1974. Birleşmenin adı;Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Devrimci Sağlık- İş olmuştu. Kurucu genel başkanlığa doğal önder kimliğiyle öne geçen Ahmet AKDOĞAN seçilmişti.
Devrimci Sağlık-İş’in fakülte bünyesindeki asıl örgütlenmesi çalışanların talepleri için yürüttüğü mücadele içinde pekişir. Yönetim tarafından çalışanların temsilcisi olarak kabul edilme, döner sermayeden eşit pay isteme, sendika adına aidat kesilmesi taleplerine dayanılarak yapılan kitlesel direnişler ve diğer meşru eylemler yönetim tarafından sendikanın tanınmasını sağlamıştır.
Mücadele birliği
Çapada ise o yıllarda Tüm Sağlık-İş Sendikası vardı. Kısa bir süre sonra bu iki sendika ayrı mücadele etmek yerine birleşerek birlikte mücadelenin yollarını arıyorlar. Daha önceleri kendileri adına kurulmuş başka sendikaların da varolduğunu duymuşlardı. Ama bu sendikalar onlara yabancıydı.” Sarı Sendika “ ismini öncü arkadaşlarından ve DİSK’ li işçilerden duymuşlardı ayrıca bu tanımlamanın kötü bir şey olduğuna da inanıyorlardı. İşte bu sendikalardan biri Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş Sendikasıydı.
1975 yılında dönemin hükümeti 657 Sayılı Devlet Memurları Yasasının bazı maddelerini değiştiren 12 Sayılı kararnamenin 6.maddesine göre hangi kurumların devlete verilmiş asli ve sürekli kamu hizmetini sürdürmeye yetkili olduğunu belirlemek için kurulan komisyonun kararı resmi gazetede yayınlanmıştı.Sağlık kurumlarında bedenen çalışan çok sayıdaki memurda işçi kadrosunda görünüyordu. İşçi kadrosuna geçerlerse o yıllarda grev ve direnişlerle daha ileri haklar kazanmakta olan diğer işçileri kendilerine emsal olarak görüyorlardı.Kısacası memurluk artık karın doyurmuyordu. İşte Devrimci Sağlık-İş bu dönemde bahsettiğimiz talepler nedeniyle hızla büyümeye başlıyordu. Üye tabanını genişletiyordu. İstanbul dışında aynı dönemde hak arama mücadelesini sürdüren Ankara Tıp ve Hacettepe Tıp çalışanları dışında Ege Tıp çalışanları da Devrimci Sağlık-İş’in üyesi olmaya karar verdiler.
Demirel hep aynıydı..
Sendikalaşmak talebi diğer yandan Anadolu’daki devlet hastanelerine doğru yayılıyordu. Kamu kesiminde bir türlü çözüme ulaşamayan “işçi-memur” ayırımı sendikalaşma mücadelesinin alanını daraltıyordu. Dönem MC hükümetlerinin ve Demirel’in dönemiydi. Demirel demagojik yaklaşımıyla, yapılması gerekli yasal düzenlemeleri yapmak yerine.Mevcudu da rafa kaldırıyordu.
Diğer yandan öncü çalışanlar hakkında soruşturmalar açılıyordu. Baskı yöntemleri ve diğer anti demokratik uygulamalar karşısında Devrimci Sağlık-İş ayakta kalmak için o zaman az sayıda olan Özel Hastanelerde örgütlenmeye yöneliyordu. Kendileri memur kabul edilirken kurdukları sendika işçi kadrosunda olan kendi dışındaki çalışanların hakları için mücadele ediyordu.
Kamu çalışanları özel sektörde örgütlenmenin önünü açtılar
Çoğunlukla İstanbul’da bulunan bazı azınlık hastaneleri ve diğer özel hastaneler sendikanın örgütlenip, Toplu İş Sözleşmesi imzaladığı başlıca işyerleri oldu. Bunlar sırasıyla Fransız Lape,Vatan Hastanesi, Güzelbahçe Hastanesi, Esnaf Hastanesi,Özel Çamlıca Sanatoryumu,İzmir’de kurulu Özel Sağlık Hastanesi ve daha sonraları örgütlenecek olan Alman ve Surp Agop Hastaneleriydi. 650 işçiyi kapsayan toplu iş sözleşmesi imzalayan sendika dönemin sol ve sendikal hareketi içinde saygın bir yer edinmişti. Özellikle Vatan Hastanesi işyerinde toplu sözleşme taleplerinden doğan uyuşmazlık sonucu yürütülen 10 aylık direniş fiilen greve dönüşerek, sendikalardan ve ilerici ve devrimci gençlikten somut destek alarak dönemin en uzun süreli işçi eylemlerinden biri olmuştur. Bu dönemde kendini alternatifsiz gören Sağlık-İş sendikası Devrimci Sağlık-İş’le karşı karşıya geldiği Verem Savaş Dispanseri Erenköy Sanatoryumu işyerinde işyeri yetkisi için yapılan ve referandum niteliğindeki “durum tespitinde” çalışan 98 işçinin tamamının oylarını alarak Sağlık- İş’i hezimete uğratmıştı. Yine Sağlık-İş’te örgütlü olan Amiral Bristol (Amerikan )Hastanesi ile Denizcilik Hastanesi işçileri Sağlık-İş’i terk ederek o zamanlar bağımsız olan Devrimci Sağlık-İş’e topluca geçmişlerdir. Bu dönemde vurgulanması gereken en önemli olgu, hepsi kamu çalışanı olan sendika yöneticilerinin tam bir özveri örneği göstererek özel kesimde örgütlenmeye karar vermeleridir. Daha sonraki yıllarda da hiç biri profesyonel olmayacak olan yöneticiler, kendi maaşlarından yaptıkları katkı yanında sınırlı miktardaki işçi aidatlarıyla tamamen amatör bir ruh ve coşkuyla ülke çapında sendikal örgütlemeyi başardılar.
Önderlik her zaman gerekli
Aynı dönemde sendika, üyeleri ile birlikte derin bir acı yaşadı. 3 Mayıs 1975 günü Devrimci Sağlık-İş için kara bir gün oldu. İzmir’e sendikal örgütlenme için giden sevgili genç başkanımız Ahmet AKDOĞAN, Devrimci arkadaşlarımız Süheyla Hemşire ve Ankara şubemizden Ahmet KUŞ’u bir trafik kazasında birlikte kaybettik. Bu sendika için telafisi zor bir kayıp oldu. Ahmet AKDOĞAN için başta Cerrahpaşa Tıp Fakültesi çalışanları olmak üzere sağlık işçilerinin geniş katılımıyla kitlesel cenaze töreni yapılarak, ardından memleketi olan Sivas’a uğurlandı.Aradan geçen zaman içinde Ahmet AKDOĞAN’ın hep yokluğu hissedildi. AKDOĞAN’ın ölümünden sonra yapılan Genel Kurulda başkanlığa Cemil ORKUNOĞLU seçildi. Kurucu başkan Ahmet AKDOĞAN’a ve mücadele içinde yitirdiğimiz diğer arkadaşlarımızın mücadelesine layık olmak için seçilen yönetim de canla başla çalışmalar yürüttü. Vatan Hastanesi Direnişi bu döneme rastlamaktadır.
Özel Hastanede yaşanan bir direniş
Vatan Hastanesi Direnişi üzerine çok şey söylendi. Çok şey yazıldı. Üniversitelerde tez konusu oldu. Sendikal mücadelenin gereği olarak, yöneticilerin iradesi dışında sonuçların da doğabileceği görüldü. Vatan Hastanesi buna örnektir.100’ün üzerinde ortaklıkla kurulan hastane 10 aylık direniş sürecinde ortaklık yapısındaki değişimle bugünkü sahibi Dr.Azmi OFLUOĞLU’nun eline geçmişti. Devrimci Sağlık-İş’in özel ve kamu kesiminde sınıf gerçekliğini esas alarak yürüttüğü sendikal mücadelenin karşısına Özel Sağlık İşverenleri Sendikası ile Kamu İşvereni olarak devleti yönetenler birlikte çıktılar. 10 aylık bir direniş sendikanın grev fonunun olmaması, çalışanların ağır ekonomik yükleri nedeniyle sona erdirilmek zorunda kalındı. Anlaşma mümkün iken bilinçli olarak işyerinin el değiştirmesi ve sendika ile anlaşmak isteyen bazı ortakların tasfiyesi bu yolla sağlanmıştır. Bu noktada sendikanın yanlışları olmadı mı? Geriye dönülüp bakıldığında şüphesiz eksikliklerimiz ve yanlışlarımız oldu.
Sermayenin birliğine karşı emeğin birliği
Direnişin sona ermesinden sonra yeni bir durum değerlendirmesi yapan Devrimci Sağlık-İş yöneticileri kuruluş döneminin hemen ardından başvurdukları DİSK’e yeniden üyelik başvurusunda bulundular. Amaç, sermaye sahiplerinin ve devleti yönetenlerin baskıcı girişimleri karşısında işçilerin sendikal birliğini güçlendirmekti. DİSK düzeyinde yapılan görüşmelerin sonucunda aynı dönemde SSK Hastanelerinde işçilik ve toplu sözleşme hakları için mücadele eden DİSK üyesi Has-İş(Hastane İşçiler Sendikası) ile 21.11.1976 tarihinde yapılan 3. Olağanüstü Kongreyle birleşme kararı alındı.
Geçmişte solun sola çektirdikleri
Has-İş saflarındaki DİSK’e üyelik süreci Devrimci Sağlık-İş’in tarihinde farklı iki sendikal anlayışı karşı karşıya getirmiştir. Devrimci Sağlık-İş yürüttüğü 10 aylık Vatan Hastanesi direnişinin ağır ekonomik yüklerine karşı örgütlü üye ilişkisi yanında o dönemde hatırı sayılan parasal imkanı da DİSK’e birlikte götürdü. Bir yandan 10 ay süren bir direniş yürütülmüş, işçilere grev fonu olmadan para verilebilmiş, diğer yandan sendika kıt kanat biriktirdiklerinden parada artırmıştı. Yani parası bittiği için değil , sendikal mücadeleyi bir üst noktaya taşımak için DİSK’e üyelik için başvurulmuştu.
Sendikal mücadele çizgisindeki uyuşmazlık yanında, o zamanki merkezi yönetiminin anti demokratik yöntemlerle DİSK’te egemen kıldığı bir sol anlayış sendikal birlik uğruna özverili davranan Devrimci Sağlık-İş kanadından gelen üye ve yöneticilere bugün bile hatırlanması arzulanmayan sayısız keder ve acılar yaşatmıştır. Söz konusu süreç üzerinde sendikal mücadelenin çıkarması gereken derslerle doludur.
Örgütlenmeyi Anadolu’ya taşımak
Devrimci Sağlık-İş kanadından gelen yöneticiler DİSK’e üyelik sonrasında- yabancısı olduğu sendikal anlayışla- yaşadığı ve yaşayacağı olumsuzluklarla bürokratik mekanizmalar içinde baş edemeyeceğini kısa zamanda anladı. Yapılacak tek şey kalmıştı. Hedef yeni örgütlenmeleri yaratmak ve bu yola sendika yönetimini güçlendirmekti. Nitekim bu dönemde Türkiye çapında ilk kez mevsimlik olarak çalışan ve iş güvencesinden yoksun yaşayan başta İstanbul olmak üzere Adana, Urfa, Maraş, Hatay ve İskenderun’da sendikasız çalışan 2100 Sıtma Savaş İşçisinin örgütlenmesi sağlandı. Sağlık-İş Sendikasının örgütlü bulunduğu ve 1600 işçinin çalıştığı SSK Edirne,Adana,Karşıyaka ve İstanbul Göztepe Hastanesi işçileri örgütlenerek yetkili sendika olundu. Bütün bu süreçlerde Has-İş kanadından gelen yöneticiler bazı yazışmalar ve sendika toplantılarında boy göstermenin ötesinde ciddi katkıda bulunmadılar. Daha sonra sendikaya iki yıl kaybettirecek olan iki başlılık yaşandı. Ardından da 12 Eylül sürecine doğru hep birlikte gidildi. Sendikal tabanla bağları kopuk yöneticiler o zaman ki DİSK yönetiminin de desteğiyle sendikayı iki başlı hale getirecek sürecin önünü açtılar. Bundan da Türk-İş/Sağlık-İş ve işverenler yararlandı. Çünkü tüm olumsuzluklara rağmen 12 Eylül askeri müdahalesi gelmeden önce sendika aktif 5000 üye tabanına kavuşmuştu. İstanbul-Kartal, dışında Adana, Hatay, Gaziantep, Diyarbakır, İzmir, Antalya, Bursa, İzmit-Gölcük, Ankara ve Edirne olmak üzere toplam 11 şubede faaliyet göstermekteydi. Özellikle Adana Bölge Şubesinin en geniş işçi desteği ile, Sıtma ve SSK Hastanesinde örgütlenme sağladığını belirtmek gerekir. Adana SSK işçileri de “durum tespiti” ile Sağlık-İş’e karşı iradelerini Dev Sağlık-İş’ten yana kullandılar.
DİSK’te demokratik değişim
Bu arada Kemal TÜRKLER başkanlığındaki DİSK yönetimi değişmiş Abdullah BAŞTÜRK’ün başkan olduğu DİSK yönetimi gelmişti. İki başlılığa çare olarak atanan kayyumun önerisi ile tüzüksel yetkisini kullanan DİSK Yürütme Kurulu Merter’deki Genel Merkezinde 9.4.1978 tarihinde iki tarafa da çağrıda bulunarak Genel Kurul açtı. İki başlılığa neden olanlar Genel Kurula katılmadılar. Bu Genel Kurulda sendikanın ismi tekrar Devrimci Sağlık- İş oldu. Ardından da mahkemeye taşınmış olan iki başlılık sürecinin galibi de 12 Eylül sürecine rastlayan günlerde yine Devrimci Sağlık-İş kanadı oldu.
12 Eylül’ün acıları..
12 Eylül döneminden DİSK’le birlikte Devrici Sağlık-İş’te nasibini aldı. Uzun süren gözaltı ve tutuklamalardan sonra 24 yöneticisi hakkında dava açıldı. Gözaltında yaşadığı ağır işkencelerden sonra serbest bırakılan o zamanki Genel Eğitim Sekreterimiz Yakup GÖKTAŞ bozulan sağlığı ile uğraştığı bir dönemde uğradığı bir motosiklet kazasında kaybedildi.
Detaylarda gizli acılar ve sıkıntılardan , istenen idam taleplerinden sonra kimsenin bir daha açılamaz dediği Konfederasyonumuz DİSK ve bağlı sendikalar uluslararası dayanışmanın desteğiyle 1991 yılından itibaren tekrar faaliyete geçtiler. Ve bugün yaşamakta olduğumuz sürece varıldı.
11 yıl sonra yeniden varolmak
Dev Sağlık-İş faaliyete başladığı yeni dönemde örgütlenmeye yönelik çeşitli arayışlarda bulundu. Yasal engeller, uluslar arası sosyalist sistemdeki çözülmeler, 12 Eylül’de solun aldığı darbeler ve toplumsal dokulardaki bozulmalar gibi çok sayıdaki olumsuz etkenle birlikte değerlendirildiğinde sıkıntılı bir süreçle karşı karşıya olunduğu görülecektir. Ama tüm bu olumsuzluklara karşı tek bir işyerinde sendikal başarının olamayacağını bu ilişkiyi beslemek için birleşik bir mücadelenin işin ta başından beri bir toplumsal hareket tarzında; diğer işyerleri, işkolları ve mevcut sömürü düzenine alternatif bir siyasal kurguyu da kapsayacak şekilde ele alınması fikrindeydik.
Bu fikrimize karşılık bizim dışımızda kendini dayatan somut taleplere de sırt çevrilmedi. 1993 yılından itibaren gerçekleşen Özel sektördeki Florance Nigtinghale, Yaşam Hastanesi ve Osmanoğlu Hastanesi işyerlerindeki örgütlenmeler yanında Sözleşmeli Personel Statüsünde çalışan başta hekimler olmak üzere, SSK’nın 9 hastanesinde yakın zamanda yapılan örgütlenmeler ve emek verilen diğer tüm çabalar duyarlılığımızın somut örnekleridir.
Yeni bir dönemin eşiğinde olmak
Sorun sağlık emekçilerin gündemine tekrar hangi ihtiyaç nedeni ile dahil olmak isteğimizle ilgilidir. Kanımızca önümüzdeki süreci ve sağlıkta olup bitenleri en iyi gören örgüt hekimlerin meslek örgütü TTB ve ona bağlı Odalardır. Burada önemli olan nokta; meslek örgütü olmanın ötesinde ileri bir bakışla siyasal iktidarın sağlıkta izlediği yanlış politikaların, hekimleri ve bir bütün olarak sağlık çalışanlarını içerisine soktuğu girdaba dikkat çekilmesidir. Bu bakış açısı aynı zamanda ortak mücadele için önemli bir zemin yaratacaktır.
Dev Sağlık-İş’in tekrar gündeme gelmesi eski ve yeni yöneticilerin sendikacılık yakmak hevesinden değil somut olarak yukarıda değindiğimiz sağlık işkolundaki gelişmelerdir. AKP hükümetinin “Kamu Personel Reformu” ve “Sağlıkta Dönüşüm” programı kapsamında giriştiği hamlelerin mağduru olacak sağlık çalışanlarına saldırılar karşısında korunabilecekleri örgütsel ilişki zemini yaratmaktır. Tüm gayretimizin özü budur. Bu noktada Dev Sağlık-İş kendisini 12 yıldan beri kamu alanında fedakarca bir çalışma yürüten sağlık emekçilerinin grevli, toplu sözleşmeli sendikal hak arama mücadelesinin karşısında değil, şimdiden görüleceği üzere ortaya çıkacak boşluğun tamamlayıcısı olarak görmektedir. Bu yeni durum bir bütünün parçası olarak görülmelidir.
Sağlık emekçilerinin mücadele birliği
Dev Sağlık-İş yeni bir şeyden bahsetmiyor. Sadece çoktan beri başlamış olan bir sürecin sonuna doğru gelmekte olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz. DİSK’le birlikte faaliyete başladığımız yılların başında yani 28-29 Mart 1992 yılında İstanbul’da yapılan 3. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu Kitapçığımızda belirttiğimiz gibi hep ortak örgütlenmeden yana olduk. Çalışma Raporumuzun 38.sayfasında şunları belirtmiştik.”İşçi ve memurlar(kamu çalışanları)arasındaki toplumsal ayırımların üzerinde şekillenen ve giderek bir toplumsal bilinç yanılsaması haline dönüşen bu yapay ayrımların varlığının, yani ayrı çalışma yasaları ve ayrı örgütlenmelerle pekiştirilmesi yerine tüm çalışanların çıkarlarının ortak olduğu bilinci etrafında ortak düzenleme ve kurumların oluşturulmasına gidilmelidir.”
Devamında “ Devrimci Sağlık-İş meslek sendikacılığı ve kademe sendikacılığı gibi sınıf temelli olmayan ve çalışanların birliğini gözetmeyen sendikal modeller yerine işkolu sendikacılığını savunmaktadır. 1980 öncesi Dev Sağlık-İş’in sağlık alanındaki kamu çalışanlarıyla giriştiği örgütlenmeler ve kazandığı başarılar böyle bir sendikal anlayış üzerinde yükselmiştir.” denilmektedir. Bizim muradımız, geçmişten bugünü görmeye ve değerlendirmeye yönelik bir çabamızın olduğunu anlatmaktır. Dolayısıyla yeni bir şeyden bahsetmiyoruz.
Gelecek düşümüz
Hedefimiz ve çağrımız nettir Amacımız tüm sağlık çalışanlarının ortak mücadele birliğini yaratmaktır. Politikamız, insana yaraşır düzeyde eşit,ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmeti alma talebi ile sağlık emekçilerinin ekonomik ve sosyal taleplerini bir potada birleştirebilmektir. Bunun için bizler; eski –yeni, özel sektör-kamu alanı,işçi- hekim-hemşire-teknisyen-hastabakıcı ayırımına sapmadan sınıfsal bir mücadele perspektifinden ortak mücadele için yola çıkacağız.